‘’Allah
meleklerini tenselliği olmayan bir idrakten, hayvanlarını idraki olmayan bir
tensellikten; insanlarını ise idrak ve tenselliğin birleşiminden yarattı.
İnsanın idraki tenselliğini aşarsa, insan meleklerden bile daha iyi
olabilirken; tenselliği idrakini aşmış bir insan hayvandan bile kötüdür.’’ demiş peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa.
Bu
söz öylesine derin ki, manasının ehemmiyeti cümlenin uzunluğunu adeta yok
ediyor.
Gerçek
insan olmanın güzelliğini anlatırken; bizlere sunulan muhteşem özellikleri
farkına varıp kullandığımızda neler olacağını açıkça gösteriyor.
Tensellik
ve idrak aslında birbirini tamamlayan hassas bir terazi dengesi gibi.
İkisi
de önemli.
İkisi
de biz insanlara sunulan muhteşem armağanlar.
Yeter
ki yerinde, kararında, ZARAFET ile kullanmasını bilelim.
O
hassas dengeyi bozmayalım.
Ruhumuz
ve aklımız nedense hep AYRI pencerelerden bakar içsel dünyamıza. İkisinin bir
araya geldiği ve dünyamızı şenlendirdiği o ender anları yakalamak kolay olmaz.
Ama olduğunda da unutulmaz.
İşte
böylesi anlara bir de tenselliğin o sihirli tozunun karıştığını düşünsenize. O
zaman dünya bir başka gelir insanın gözüne. En özel pembe gözlüklerin ardından
baktığımız her şey mükemmelleşir o anlarda.
Peki
ya idrakimiz? Yani etrafımızdaki herhangi bir şeyi ya da konuyu, izafi olanları
algılama, manalandırma yeteneğimiz?
Diğerinden
çok daha zor onunla başa çıkmamız. Burada bizi başarıya götüren yardımcı etken
ise farkındalığımız.
Farkında
olarak ve DENGEde kalarak yaşamak asıl olan.
Yaşamımıza
anlam katmak, etrafımızda olan biteni sağduyumuzla doğru manalandırmak adına.
‘’Farkında
olalım ki hayatımız anlam kazansın. Umursamazlığımız, huzurlu bir kabullenme ve
anlayış olarak gelişsin. Bir şeye adandığımız için değil, kendi varoluşumuza
tanıklık edecek sakinlikte ve dengede olalım ki anlam büyüsün. Anı
değerlendirmenin anlamına kavuşalım. Asıl olan tek şey deneyim. Yaşadığımız
şeyin bizi nereye götürdüğü, yaşadığımız şeye verdiğimiz tepkiye göre
değişiyor. ‘’ diyor Azra Kohen ‘Fi’ romanında.
Her
satırına kalben katılmamak elde mi?
Umursamazlığın
bile öyle bir dozu olmalı ki sırıtmasın. Kabullenmenin bir yansıması olarak
görünsün. Hayatın akışı içindeki olaylara verdiğimiz her tepki bizi bir sonraki
adıma taşırken; sadece bizim vereceğimiz değerle anlam kazanıyor. İşte bunu
hiçbir zaman unutmamak gerek.
Bu
değeri verirken bize yol gösterecek olan ise içimizde yakacağımız GÖNÜL
IŞIĞIMIZ. Tıpkı Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin dediği gibi.
‘’İki
alem vardır: İlki varlık alemi, ikincisi manâ alemi. Varlık alemi gündüz
gibidir, olanı biteni açıkça görürsün, kendini kolayca ele verir. Manâ alemi
ise gece gibidir, onu bulmak için mutlaka gönül ışığını yakman gerekir.’’
Sevgiyle
aşkla beslenen gönül ışığımız hep ışıltılı olsun. Olsun ki sadece kendimizin
değil, zor durumda olanların da yolunu aydınlatsın.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
26.12.2017
Kaynak:
Azra Kohen imzalı Fi romanı.