Bu
kadar güzel gelişime vesile olan hücrelerin sahibi Henrietta ne yazık ki tanı
konulduktan birkaç ay sonra hayata veda ettiği için; hücrelerinin bu mucizevi
gelişiminden haberdar olamaz.
Tüm
bu gerçekleri kızı Deborah Lacks, annesinin ölümünden tam 25 sene sonra öğrenir.
Uzun bir çalışmaya girişerek annesinin hücre yolculuğunun peşine düşer.
Bu
muhteşem yolculuk Rebecca Skloot tarafından kaleme alınır.
Lise
yıllarındayken mucize hücrelerden haberdar olan Skloot, üniversitedeki biyoloji
eğitimini takiben cesaretle hücrelerin peşine düşer.
Yıllar
süren araştırma azmi sonunda onu Henrietta’nın ailesine ulaştırır.
Hücre
üzerine yazılan yüzlerce makaleyi incelemesi neredeyse on yıl sürer. Sonunda
aileden aldığı izinle mucize hücrenin sıra dışı öyküsünü kaleme alır.
2010
yılında basılan ‘Henrietta Lacks’in Ölümsüz Hayatı’ isimli kitap dünya çapında
ses getirir.
Ardından
aynı isimli TV filmi çekilir.
Dr.
George Gey, o yıllarda Johns Hopkins Hastanesi’nde laboratuar direktörü olarak
çalışır.
En
büyük amacı ise kansere çare bulmaktır.
Bu
anlamda her gün yüzlerce hastadan aldığı doku örneklerinden elde ettiği
hücreleri insan bedeni dışında yaşatmanın yollarını arar. İşte böylesi bir
arayışın içindeyken, Henrietta’nın kanserli hücrelerine ulaşır.
İncelemeleri
sonunda; 46 kromozomlu normal hücrelere karşın, eline geçen bu hücrelerin
sürekli çoğaldıklarını gözlemler.
Bu
müthiş sonucu neredeyse tüm dünya ile paylaşır. Hela hücreleri dünyanın dört
bir yanındaki laboratuarlarda incelenip, çoğaltılmaya başlanır.
İşte
şimdilerde bile yaşayan MUCİZE HELA hücrelerinin serüveni böyle.
Bu
gerçek bir mucize değil de nedir?
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
13.09.2017
Kaynaklar:
http://berkeleysciencereview.com; https://www.statnews.com; https://www.nobelprize.org; https://gaiadergi.com; https://www.youtube.com/watch?v=WkCD7kvyM7A; http://www.edebiyathaber.net.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder