18 Eylül 2017 Pazartesi

HEM KURBAN HEM SUÇLU

Yaşamın içinde ilerlerken seçimler yapıyoruz her yol ayırımına geldiğimizde. Bazen mantığımızı bazen de kalp sesimizi dinleyerek devam ediyoruz yolumuza. Bize neler getireceğini bilemeden heyecan ve merakla.

İşte bu seçimlerde bazen yanlışlarımız da oluyor. Yanlış bir okul, yanlış bir meslek, yanlış arkadaşlıklar, yanlış bir evlilik, yanlış bir yer seçimi gibi.

Böylesi durumlarda ruhumuz endişeli, kaygılı ve bezgin oluyor haliyle. Mutsuzluk bulutları tepemizde gezinirken kurban olduğumuzu hissediyoruz.

Kendi yaratıcı gücümüzden ve olası pek çok kabiliyetimizden vazgeçiyoruz o anlarda. 

Başlarda yaşadığımız olaylar için, bizim dışımızdaki her şeyi ve herkesi suçlamak kolayımıza geliyor. Böylece hatalarımızın ve seçimlerimizin sorumluluğundan kaçıyoruz. Tam rahat nefes alacağımızı sandığımız noktada; aslında büyük bir kaosa doğru sürüklendiğimizi fark edemiyoruz ne yazık ki.

Bu bilinçsizlikle, hiç vakit geçirmeden benimsediğimiz kurban rolü için kendimize uygun bir kıyafet belirliyoruz. Üzerimize giyiyoruz. Sonra utanç kemerini belimize sıkıca sarıyoruz. Ardından ağır mı ağır suçluluk asasını elimize alıyoruz. 

Uzun ve zorlu yaşam yolu önümüzde; yürümeye başlıyoruz; ağır aksak. İçsel kavgalarımızla beraber. Bu engebeli ve dikenli yolda ilerlemeye çalışırken; bu sefer suçlama sırası kendimize geliyor. Suçluluk duygusu tüm hücrelerimize nakış nakış işlenirken; bunun bir bedeli olmalı diye düşünüyoruz.

Böylece kendimizi önce mahkum ediyoruz. Sonra da bir ceza arıyoruz. Sanki en ağır cezayı vermezsek rahat edemeyecekmiş gibi; bu cezanın yükünü de sırtlanıyoruz sonra; tüm ömrümüz boyunca.

Kendimizi yıpratıyoruz. Hayatımızı hiçe sayıyoruz. Ve en kötüsü de bunun farkında değiliz.

Yaşam ellerimizin arasından kayarken; her adımda kendimizi yargılamaya devam ediyoruz. Hatamızın bedelini defalarca ödediğimiz halde yetinmiyoruz. Biz kendimize bunları yaparken; bir de çevremizdeki yargılamalar, içi boş eleştiriler ve suçlamalar var ki onlar da hata ve yanlışlarımızı her defasında yüzümüze çarparak; bize hayatı dar ediyor.

Adeta bir kapana kısılıyoruz. Bu ağır şartlarda nefes almaya çalışan iç sesimizi, ruhumuzun haykırışlarını ise maalesef duyamıyoruz.

Toltek bilgeliğini içeren bir kitapta rastlamıştım. Şöyle diyordu; ‘’Dünyada aynı hatanın bedelini binlerce kez ödeyen tek canlı insandır.’’ Oysaki gerçek adalet her hatanın bedelini bir kez ödetiyor. Ötesi yok. Ancak adaletsizlik söz konusu olduğunda her hatanın bedeli tekrar tekrar ödeniyor.

Sonuç; mutsuzluk ve kaygılarla dolu bir yaşam oluyor.

Oysaki gerçek içimizde.

Biz ne kurbanız ne de suçlu.

Yaptığımız hatalar yaşam yolundaki geçişlerimiz.

Boşuna başkalarını suçlamak da acılarımızı derinleştirmekten başka bir işe yaramıyor.

Bilmeliyiz ki; yaşadıklarımız ağzımızda bıraktıkları acı tada rağmen çok değerli. Çünkü bizi törpüledi her biri. Var olan sivri köşelerimizi yumuşattı belki de.  Bugünkü benliğimizi oluşturmamıza katkıda bulundu. Yaşamın kıymetini anlamamıza vesile, tecrübelerimiz oldu her biri.

Kurban rolünü seçmektense, yaşadıklarımızdan ders alıp yola devam etmek en güzeli. 

Yaşananlara hak edip etmeme şeklinde bakmadan, seçimin sadece bize ait olduğunu kabullenmek gerek. Eğer gerekiyorsa duygu ve düşüncelerimizin farkındalığında değişmek elbette.

İç sesimizi her duyduğumuzda, yaşamın daha da güzel olacağına kendimizi inandırdığımızda; enerjimiz yükselecek.

Daha olumlu olacağız.

Daha dirençli.

Yaşadığımız olaylar bizim onu değerlendirmemizle şekilleniyor. Bakış açımızla kendisine bir paye arıyor. Biz ne kadar affedici ve olumlu bakarsak, acı ve kederin değeri o kadar azalıyor.

Tamamen sürprizlerle dolu bir yaşam var önümüzde. Ne kadar yargısız yaklaşırsak o kadar iyi. Tepemizdeki o keskin baltayı ne kadar az kullanırsak o kadar sağlam olacak adımlarımız. Elbette hayatımız ve geleceğimiz de.

Sözün özü; acısıyla tatlısıyla yaşamı bir armağan gibi kabullenmek en güzeli.

Duygu ve düşüncelerimizin farkındalığında değişimi kucakladığımızda içimizdeki güce daha çok inanacağız.

Yaşadığımız duygulardan utanmadan üzerimizden gelip geçmesine izin vermek bizi olgunlaştıracak. Yeri geldiğinde bağışlayan olmak da.

Şikayet etmek yerine çözüm üreten olmanın keyfi ise bambaşka.

Şimdi bir an için durup soluklanalım ve soralım kendimize.  Tüm bunları yapmak ve adım adım hayatımızı renklendirmek varken; kurban ve suçlu rolüne bürünmek niye?

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

29.07.2017

Kaynak: https://indigodergisi.com; https://sonsuzsifa.com; Don Miguel Ruiz imzalı ‘Dört Anlaşma: Toltek Bilgelik Kitabı.’

2 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Belginciğim eline kalemine yüreğine sağlık sanki beni anlattın yok birbirizden farkımız mutluluklar aynı çileler farklı da olsa hayat hepimizi cenderesinden gecirip yoğuruyor yeni yeni şekiller veriyor bizlerde buna dünya imtihanı diyerek kazanmaya çalışırız ya kaybeder yada kazanırız dilerim her zorlukla gelen kolaylığı ve başarıyı yakalayabilen olalım..sevgiyle kal������

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...