Amerikalı
ünlü yazar Henry David Thoreau’ ya ait bu satırlar.
Eserleri
arasında bir başyapıt olarak kabul edilen ‘Walden’ adlı romanından kopup
bizlere misafir oldular. Romanını; ünlü dostu, düşünür ve yazar Emerson’un; Concord
şehri dışındaki arazisinde, Walden Gölü kıyısında geçirdiği iki yıl içinde
kaleme aldı.
Doğayla
iç içe yaşarken onunla adeta bütünleşti. Onun sunduklarını sevgiyle ona geri
vermenin erdemini sözcüklerine yükledi.
Doğanın
ana yasası olan birbiri için yaşamanın tadını fark etmemize vesile oldu.
Böylece basit bir farkındalıkla, hayatın gerçek tatlarını nasıl yudum yudum
içeceğimizi açık bir şekilde öğrendik.
Peki
uyguladık mı?
Maalesef
hayır.
Doğa
bize cömertçe sundukça biz sadece aldık.
Yok
ettik.
Geriye
koymayı, itina ile kullanmayı unuttuk.
Hor
gördük.
Dipsiz
bir kuyu misali sonsuz sandık.
Kirlettik.
Son
damlasına kadar tükettik.
Tüm
bunlarla beraber BİZ olmayı unuttuk.
Şimdi
ise elimizde fenerler, karanlığın içinde bir damla mutluluğu arıyoruz.
Peki
bulabilecek miyiz dersiniz?
Ben
kötümser değilim, her zamanki gibi umudum yüksek.
Neden
mi?
Cevabını
kısa zaman önce kaybettiğimiz Polonyalı ünlü sosyolog ve filozof Zygmunt
Bauman’a bırakıyorum.
Postmodern
felsefenin yorumcusu mutluluğu; edebiyatçı, politikacı, ressam ve aynı zamanda
bir doğa bilimci olan Goethe üzerinden anlatıyor.
Kendi
sesinden izleme şansını bulduğum mini yorumunda bakın mutluluk üzerine neler
demiş?
Günlerden
bir gün, büyük Alman şair Johann Wolfgang Von Goethe’ye mutlu bir hayat yaşayıp
yaşamadığını sormuşlar.
Goethe’nin
cevabı ‘evet’ olmuş. Çok çok mutlu bir hayat yaşadığını söylemiş. Ve ardından eklemiş.
‘Ama TEK bir mutlu hafta hatırlamıyorum.’
Bugünün
felsefesine karşı olan bu yanıtın adeta bir uyarı niteliğinde olduğunun altını
çizer Z. Bauman.
Neden
mi? Çünkü bugünkü tanıtımla, reklamla sürekli yeni, cazip, çekici modalarla;
mutluluğu hep daha iyi, çok daha iyi, kesintisiz bir dizi memnuniyetler bütünü
olarak düşünmeye itiliyoruz.
Oysa
Goethe’nin öne sürdüğü mutluluk; üzüntülerin, sorunların üstesinden gelmek
demek. Ünlü şair şiirlerinden birinde der ki;
’Asıl
kâbus ardı arkası kesilmeyen güneşli günlerdir.
Bunun
alternatifi mutluluk değil can sıkıntısıdır.
Heyecandan
yoksun olmaktır.
Peşinden
gidebileceğin, uğruna kavga edebileceğin bir amaçtan yoksun olmaktır.’
Bu
sözcüklerin özellikle gençler için önemli bir uyarı olduğunu tekrar belirtir Zygmunt Bauman. Hayatı, sınırsız haz veren
maddelerle dolu bir kaptan seçilen hediyeler yığını olarak düşünmenin; ne kadar
yanlış bir algı olduğunu söyler.
Hayatı
uzun bir mücadele olarak düşünmenin önemini açıklarken de şöyle der.
‘‘Bu
uzun mücadelede bir problemi çözerseniz bir diğeri ile karşılarsınız. Ve yan
etkiler çoğu zaman can sıkıcıdır. Ve evet beni KISA dönemde KARAMSAR, UZUN
dönemde ise İYİMSER yapan işte budur.’’
Bir
yazarla başladık yazımıza; bir gölden, doğaya oradan da yaşamın gerçeği
mutluluğa uzandık. Yolumuza bir düşünür ve bir şair eşlik ederken, hayatımız
üzerinde yeniden düşündük. Artık son bir temenni ile bu yazıyı da bitirme
vaktidir.
Önümüze
çıkan engeller ne olursa olsun, BEN değil BİZ diyebildiğimiz müddetçe; elimizde
fenerlerle attığımız her adım bizim mutluluğumuz olsun. Yaşam amacımızı hiç
unutmamamız dileğimle.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
04.02.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder