Artık
çapalamanın o tatlı esintisini hissetme zamanındayız.
Olumsuz
algıların bir kısmı bizde korku hissi yaratıyor. Özellikle çocukluktan kalanlar.
Büyüdükçe o olumsuz algılar içimizde bir yerlerde korku olarak kök salıyor.
Üstelik korku ve endişelerin daha çabuk gerçekleştiğini de düşünecek olursak,
kısır döngü içinde kısılıp kalmamız an meselesi.
Şimdi
korkularımızı hatırlayalım. Kapalı yerde kalma, karanlık, uçak, bıçak, makas,
iğne, dişçi, köpek korkusu ilk aklıma gelenler. Eski yıllardan günümüze
istemeden taşıdığımız yükler.
Hadi
gelin bir örnekle bunu yenmeye çalışalım. Örneğin köpeklerin saldırısına
uğrayan ve bu yüzden acılar çeken küçük bir çocuk olsun. Bu çocuk büyüdükçe
anıları arasında saklı kalan köpek korkusu ve tedavi süresince yapılan
iğnelerin korkusu da büyüyor. Sonuçta özellikle yalnızken köpeklerle
karşılaştığında ya da iğne olması gerektiğinde, hatta kan verirken dahi; eski
olumsuz anıları beynine hücum edip enerjisini azaltıyor. Yaşamını adeta
kilitliyor.
Bunun
için çapalama tekniğini uygulayalım mı?
Önce
korkusuyla yüzleşsin. Köpeklerin bolca olduğu bir barınağı ziyaret edebilir
örneğin. Belki önceleri yanında birileri varken yapar. Önemli olan yüzleşmek.
Çocukken
duyduğu korkuyu, acı anıları yeniden yaşamak. Böyle bir yerde
köpeklerle karşılaştığında ya
da kan vermeye giderken o iğneyi gördüğü anda; çok sevdiği bir parçayı
dinlesin. Ya da sevdiği bir şeyi koklasın. Parfüm kokusu, çim ya da ekmek
kokusu gibi. Böylece çocukluğundaki o kötü anıyı sevdiği şeyle değiştirmiş
oluyor. Ve artık yalnızken bile bir köpek görse, o kokuyu ya da müziği
hatırlayıp; korkusunu unutuyor. Hatta gülümsüyor. Artık kan verirken ya da iğne
olurken de eskisinden çok daha cesur.
Yazımın
en başında kolay derken bunu kast etmiştim. Bilinçaltımızı çapaladık.
Korkuyu
daha kuvvetlendirmekten çekinmeden, detayını hatırladık. Sonra oraya hoşumuza
giden, bizi iyi hissettiren bir algı yerleştirdik. Yani köpeğin ısırma anını,
sonrasındaki iğne acısını hoş bir müzik ya da kokuyla değiştirdik.
Çapalama
tekniğini günümüze yaymak ve her anımızdan hoşnut olmak için ikinci adımı
atabiliriz artık.
Huzuru
yakaladığımız herhangi bir yeri seçiyoruz önce. Evde, deniz kenarında, ağaçlar
altında nerede mutluysak oradayız. Sakin bir müzik de eşlik edebilir bu esnada.
Daha sakin düşünmeye, bedenimizle beraber gevşemeye çalışıyoruz. Ardından bizi
çok mutlu eden bir anımızı hatırlıyoruz, tebessümlerle. O ana ait her detaya
kafa yoruyoruz. Sesleri duymaya, varsa kokuyu hissetmeye odaklanıyoruz.
Tam
o ANIN içindeyken, hislerimiz dinginken ve mutluyken hiç unutmayacağımız bir
hareket yapıyoruz.
Bu
harekette özgürüz.
Belli
bir kuralı yok.
Örneğin
sağ elimizle başparmağımızı sıkmak gibi. Tamamen
bize ait.
Sonra
o mutlu ruh halimizden çıkalım. Kısa bir süreliğine başka şeylerle ilgilenelim.
Huzurumuz azıcık kaçsın.
Ve
aniden yeniden sağ elimizle başparmağımızı sıkalım.
Yeniden
o huzuru yakalıyor olmamız gerek. Eğer olmadıysa bunu oturtana dek tekrar
ediyoruz. Sık tekrarla bu eylem bilinçaltımıza kodlanmış oluyor.
Ve
artık ne zaman huzursuz, üzgün, öfkeli olursak hemen sağ elimizle
başparmağımızı sıkıyoruz.
Böylece
mutlu çapalama tekniğini her anımıza yaymış oluyoruz. Uygulaması çok kolay,
yararları da cabası. Benden söylemesi, gerisi sizlere kalmış.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
10.10.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder