23 Kasım 2016 Çarşamba

BEN KİMİM? YA SEN?

Gerçekte kimiz?

Bizi biz yapan hangi özelliklerimiz?

Bu alanda sorulacak o kadar çok soru var ki.

Bu nedenle başlığımız da bir soruyla oldu. Felsefenin derinlerinde bulabilir miyiz bu cevapları bilemiyorum. Ama bu yazımda beraberce düşünelim istedim.

Yaşamımız boyunca her an değişiyoruz aslında.

Elbette hem fiziksel hem de ruhsal olarak.

Kısa sürelerde fark edilmeyen bu değişimler; aradan geçen yılların sayısı arttıkça belirginleşiyor. Seneler sonra gördüğümüz bir okul arkadaşımıza baktığımızda genellikle bu gerçekle yüzleşiyoruz.

Ruhumuz her dem genç kaldığı için mi, yoksa içimizdeki çocuk hep heyecanla yaşama tutunduğu için mi bilinmez; biz kendimizdeki o büyük değişimleri fark edemiyoruz. Öyle değil mi?

Henüz yeni doğduğunu duyduğumuz bir bebeğin; bir anda karşımıza okullu olarak çıkması; senelerin acımasızlığını yüzümüze çarpıyor belki de. Ve çoğu zaman geçen yıllarımıza hayıflanıyoruz.

Öyle ya da böyle. Açık olan bir şey var ki, o da evrendeki her şey gibi bizim de değişime uğramamız. Bu değişime ayak uyduranların başında da hücrelerimiz geliyor. Her biri çoğu durumda defalarca yenileniyor. Biz deneyimler kazanıp, tecrübemizi katlarken; hafızamıza kaydedilenler zamanla unutuluyor.

Sonuçta yaşam boyu taşıdığımız ismimizle ve hayat duruşumuzla hep AYNI KİŞİ olduğumuzu savunuyoruz. Kişisel kimliğimizi oluşturan ana etkenlere felsefi açıdan bakınca ise soru işaretleri de ardı ardına patlıyor.  

Mantık olarak doğrudan düşününce; bunca değişime karşın; yine de aynı kişi olduğumuzu bize düşündüren sebep nedir? İşte bunu bulmamız lazım.

Biliyorum benim gibi çoğumuz bunu belirleyen ana etkenin genler olduğunu düşünüyoruz. Bizi biz yapan her şeyimiz genlerimizde saklı. Ancak gelin görün ki; filozoflar bu varsayımı kabul etmiyor. Soruları ile kafamızı karıştırıyor.

İzlediğim bir videoda da bazı basit sorular vardı. İşte bir kaçı.

Örneğin; tüm saçlarını kaybeden birisi hala o kişi mi, değil mi?

Hepimizin cevabı. Elbette o kişi.

Peki o kişi bir parmağını kaybederse. Hala o kişi olarak kalır mı? Elbette.

Peki ya bacaklarını kaybederse. Hala kişiliğini korur mu? Evet korur.

Buraya kadar bir sorun yok. Aklımıza yatan, bizim de katıldığımız soru ve cevaplar hepsi.

Şimdi daha ilginç bir soruda sıra. O kişinin karşısına kötü kalpli birisi çıksa ve tüm parçalarını ondan istese; sadece tek bir parçasını onda bıraksa… Sizce o kişi hangi parçasını seçer?

Kolunu, bacağını, elini mi? Yoksa beynini mi?

Siz olsaydınız bu sorunun muhatabı; siz hangisini seçerdiniz?

Benim gönlüm de çoğumuz gibi beyinden yana. Ama şüphelerim de yok değil açıkçası.

Peki beynimizde hangi parçamız daha elzem? Hiç düşündünüz mü?

Örneğin başına darbe alan ve masa tenisi oynamasını unutan bir kişiyi düşünelim. 
Hala o kişi değil midir? Evet, o kişidir. Yine bir darbe ile çok iyi bildiği yabancı dilini unutsa. Yine aynı kişi olarak kalır mı? Evet.

Bu durumda, teknik yeterlilikler, beceriler; kişisel benliğimize yakın değerler değil.
Peki ya çocukluktan itibaren gelen, o hiç unutulmayan anılarımız. İlk aşkımız, ilk gezimiz, ilk hayvanımız. Bir şekilde hepsini unutsak, yine kendimiz olmaz mıyız?

Felsefik yaklaşımların bir kısmı, hala olabileceğimizi söylüyor. Biliyorum kafalar iyice karışıyor.

O halde bizi gerçekte biz yapan şey nedir? İşte cevabı.

KARAKTERİMİZ.

Olaylara verdiğimiz tepkiler, tavır ve davranışlarımız. Sevdiklerimiz, sevmediklerimiz, korkularımız, eğlenceli bulduklarımız, Tüm bu özelliklerimiz değişmedikçe biz değişmiyoruz. Aynı kişi olarak kalıyoruz. Bir şekilde onları hatırlamıyor olsak da, çevremizdekilerin hatırlatması ve bilgilendirmesi ile benliğimizi koruyoruz. Çünkü karakterimiz değişmiyor.

İşte bu fikrin babası İngiliz düşünür John Locke.

Onun deyimiyle kişisel kimlik Bilincin AYNILIĞINdan oluşuyor. Benliğimizin özünü oluşturan değerlerimiz, huylarımız hep bizimle kalıyor. Üstelik hayattan ayrıldıktan sonra da kendi neslimiz üzerinden yaşamaya devam ediyor.

Varsayımlar,  düşünceler, felsefik yaklaşımlar…

Hepsi özümüzü irdelememizde birer vesile bana göre. Biraz düşünmek, kafa yormak ve hayata kaldığımız yerden devam ederken; daha geniş bir çerçeveden bakabiliyor olmak asıl olan.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

28.09.2016





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...