İnsanoğlu
dur durak bilmeden çalışıyor. Kafasındaki sorulara çözüm bulmak adına, deney
üstüne deney yapıyor. Ama dünya genelinde hiçbir deney bu kadar uzun yıllar
almadı.
Dile
kolay tam tamına 75 yıl süren bir deney karşımızdaki.
Deneyin
süresi kadar amaç da çok önemliydi. Çünkü deneyi yürütenler ve denekler hep
beraber MUTLULUK üzerine yoğunlaştı. Mutlu bir yaşamın sırrını çözmeye çalıştı.
Peki
bunca yıllık emeğin sonucunda neler oldu dersiniz?
Gelin
beraberce deneyin aşamalarına bakalım. Yıllar arasında gezinelim. Bu arada
dünyaca meşhur deneklerle tanışalım.
Bakalım
sonuçta mutluluk neymiş?
Amerika
Harvard Üniversitesi bu fikrin babası. 1938 yılında üniversitede okuyan; ruh ve
beden sağlığı tamamen yerinde olan; 268 erkek öğrenci ile ilk adım atılır.
Deneyin ismi ‘The Grant Study’ dir.
1940
yılında ise buna paralel bir başka deney daha başlar. Beş yıl içinde; Boston’un
gelir seviyesi hayli düşük kesiminden seçilen 456 erkek denekle ikinci adım
atılır. İsmi ‘The Glueck Study’ dir.
Böylece
toplamda tam 724 erkek denek; tam 75 yıl süren araştırmanın baş kahramanları olur. Hayatları boyunca attıkları
adımlar, iş ve özel yaşamları, evlilikteki başarıları, sosyal yaşam ve iş
hayatları, kazançları hep mercek altındadır. Her iki yılda bir değişik
sorularla hayat hakkındaki görüşleri alınır. Her beş yılda bir hem bedenen hem
ruhen tam bir kontrolden geçirilirler. Aralarda da sürekli irtibat halinde
kalıp, yakaladıkları mutluluk nedenleri ve yakalandıkları mutsuzluk anları
incelenir.
Düzenli
olarak uygulanan bu testlerde; bedensel, ruhsal ve antropolojik olarak elde
edilen her veri kayıt altına alınır. Bu araştırmalar sırasında; IQ testinden,
aile ilişkilerine, yaşadıkları zorluklara verdikleri tepkilere kadar; her detay
tek tek gözlenir.
75
yıl önce ilk adımı atarken, hedefleri tek bir formüle ulaşmak olan
araştırmacılara; gönüllü olarak yardım eden bu denekler arasında çok değerli
isimler var.
Harvard
Üniversitesindeki o gencecik gönüllü öğrencilerden dört kişi senatörlüğe, bir
kişi de başkanlığa kadar yükselmiş. ABD’nin otuz beşinci başkanı John F. Kennedy’den söz ediyorum. Aynı
zamanda Amerikan tarihinde Pulitzer Ödülü kazanmış tek başkan kendisi. Mutlu
bir yaşamın sırrını ararken, elim bir suikastle yaşamına veda etmiş olması ne
vahim bir ironi. Öyle değil mi?
Bu
uzun deneyin yapılandırılmasında 35 yıldan fazla emek harcayan isim George
Vaillant olur. Deney bir yandan devam ederken; Vaiillant, ‘Triumphs of
Experience’ isimli bir kitap yayınlayarak; o ana değin elde edilen bilgileri,
test sonuçlarını tüm verilerle harmanlar.
Sonunda
beş ana konuya özellikle dikkatimizi çeker.
*ALKOLİZM.
İnsan
hayatına büyük bir darbe vuruyor. Ruhsal anlamda depresyonla başlıyor, akabinde
boşanmalar yaşanıyor. Özellikle keyif için yanına eklenen nikotin tüketimi ile
erken yaşta hastalık ve ölüm kapıyı çalıyor. Dolayısıyla mutsuzlukta bir
numara.
*FİNANSAL
BAŞARI.
İnsan
ilişkilerinin samimiyeti oranında artıyor. Belli bir noktadan sonra akıl ve
zeka ile çok yakın ilgisi yok.
Denekler
arasında insan ilişkileri çok daha iyi olanlar; diğerlerine kıyasla çok daha
başarılı oluyor. IQ’ları normal olanlar ile 150 üstü olanlar arasında ise bariz
bir fark görülmüyor.
*POLİTİK
GÖRÜŞÜN CİNSEL HAYATA ETKİSİ.
Çok
daha muhafazakar olanlar, 68 yaş civarında cinselliği terk ederken; liberaller
80 yaşına kadar aktif kalabiliyor. Bu da mutluluklarına artılar katıyor.
*ANNE
İLE İLİŞKİLER.
Çocukluk
zamanlarında anneleri ile sağlam, sevgi dolu ilişkisi olanlar, ileriki yıllarda
her anlamda çok mutlu ve başarılı oluyor. Daha fazla kazanç, hayata daha güzel
bakabilme, sorunlarla daha kolay baş etme eğilimi, daha pozitif kalma, gibi.
Tam
tersi, anneleri ile sıcak ilişkisi olmayanlar hayattan tat alamazken, yaşlılıklarında
bunamanın pençesine daha çabuk ve kolay yakalandıkları görülüyor.
Çocukken
ve gençken annelerinin sevgi dolu dünyalarını koklayan tüm denekler, 75 yaşına
geldiklerinde hayattan memnun, tatmin olmuş bir portre çiziyor. İş ve özel
yaşamlarının; babadan ziyade anne profili ve yansıması ile direkt etkili olduğu
ortaya çıkıyor.
*BABA
İLE İLİŞKİLER.
Babaları
ile çocukken sevgi dolu ve iyi bir ilişki içinde büyüyen denekler, hayatta
korku ve endişelerden daha az etkileniyor. Tatillerden daha fazla zevk
alıyorlar. Aynı denekler 75 yaşına geldiklerinde, hayattan tatmin olma oranları
hayli yüksek kalıyor.
İşte
ana etkenler ve yaşamdaki o çok aranan mutluluk olgusuna yaptığı etkiler.
Sonuçta;
mutlu olmanın, yaşamdan memnuniyet duymanın en önemli etkeni; çocukluktan itibaren
yaşanan İYİ İLİŞKİLER ve SICACIK SEVGİ dolu dokunuşlar olduğu gerçeği ile karşı
karşıyayız.
Kısacası
mutlu yaşamın sırrı; SEVGİ ve AŞKta kesişiyor.
Tıpkı
deneye yıllarını harcayan ve kitapta tüm detayları özetleyen Vaillant’ın dediği
gibi.
“Happiness
is love. Full stop.”
Dünyamızın
sevgi ve aşkla sarıp sarmalanması ve tüm canlıların bundan nasibini gani gani
alması dileğimle…
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
29.08.2016
Kaynaklar:
http://aplus.com; http://www.theatlantic.com; http://news.harvard.edu;
http://www.massgeneral.org.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder