Bizi
kontrol eden genlerimizi seviyorum ben.
Fiziki
özelliklerimi; ama çok daha önemlisi sevincimi, hayata aşkla bakışımı, pınar
gibi çağlayan sevgimi, yeteneklerimi; genlerim sayesinde edindim.
İlişkilerimi,
sosyalliğimi; hatta çocuk öfkemi, masum kızgınlığımı, zaman zaman kabaran
inatçılığımı, huysuzluğumu, olumlu olumsuz her şeyimi onlara borçluyum.
Biliyorum.
Her
biri beni ben yapan özelliklerim.
Yaşamımıza
ait ne varsa tüm özellikler genlerimize kodlanmış biz doğarken.
Yine
de şekillenmeleri gerek.
İşte
bunu başaran da hormonlarımız.
Bedensel
ve ruhsal sağlığımızı etkileyen ve iç salgı bezlerimiz tarafından salgılanarak kanımıza
karışan; şahane salgılar onlar.
Normal
değerlerde olduklarında, bizler de her anlamda sağlıklı oluyoruz. Ancak
eksiklik ya da fazlalıklarında ayarlarımız bozuluyor.
İşte
bu nedenle ‘Hormonlarımız dile gelseydi.’ dedim yazımın başlığına. Dile
gelseydi de bize yol gösterseydi. Gerçi onların sesini duyar ve dikkate alır
mıydık, yoksa duymazdan gelip kafamızın bildiğini mi okurduk; orası da ayrı.
Ama
önce bilgilenmek gerek. Bilelim ki, sağlığımız adına doğru kararlar alalım.
İlk
hormonumuz SEROTONİN.
Benim
en sevdiğim.
Bizim
canlılığımızın, zindeliğimizin ve dolayısıyla yakalayacağımız mutluluğun
garantisi adeta kendileri.
Ancak
pek de nazlılar. Başka hormonlardan etkilenmeleri bir yana; aç kalmaya,
ilaçlara, strese dayanamıyor; hemen azalıyorlar. Eksilmesiyle beraber bizde de yorgunluk
hissi başlıyor. Kızgınlığımız katlanarak artıyor. Depresyon, panikleme, aşırı
sinirlilik halleri de cabası.
Beymizde
salgılandığı gibi; vücudumuzun çeşitli noktalarında da üretiliyor. Uykumuz, iştahımız,
hafızamız, öğrenme becerimiz, sindirimimiz ona emanet. Tüm bunları sinir
hücreleri arasında elektrik sinyallerini taşıyarak yapıyor. Beynimizin
çalışmasındaki rolü inanılmaz.
Özellikle
yetersiz ve dengesiz beslenme, egzersize değer vermeme, diyet ve stres onun baş
düşmanları. Oysaki sağlıklı bir beden ve ruh için serotonine ihtiyacımız var. Ruhumuzun
dengesi, zihnimizin odaklanması ve uyku döngümüz ona emanet.
MELATONİN.
Yani
bizim uyku hormonumuz. Biyoritmimizi
belirliyor. Karanlığa bayılıyor. Gün ışığından hemen nem kapıyor. Salgılanmamak
için adeta direniyor. Rem diye tabir edilen en derin uykuda bolca salınıyor.
Bir
diğer hormonumuz DOPAMİN.
Yani
mutluluk hormonu. Aşık olduğumuzda bolca salgılanır kendileri. İçimizdeki o tarifsiz
çoşkunun ve sevincin baş kahramanıdır. Bedenimizin kendi kendine ürettiği bu
kimyasal, beynimizin ön lobundan salgılanan prolaktin hormonunu baskılıyor aynı
zamanda. Yani sempatik sinir sistemimize etki ediyor. Kalp atışımızı
hızlandırıp, kan basıncımızı yükseltiyor. Aman dopaminden eksik kalmayalım.
Çünkü yokluğunda beliriveren depresyonlara esir kalmak an meselesi.
İşte
bu sebepten hayata AŞKla bakmamız gerek. (devamı 2/2’de)
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
26.09.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder