23 Temmuz 2016 Cumartesi

BİRİSİ ANLAŞMA mı DEDİ? (2/3)

Ne kendimize acıyarak yaklaşacağız. Ne de üstün göreceğiz. Sadece ayrıcalıklı olduğumuzu düşüneceğiz. Hiçbir varlıktan farkımız yok. Koşulsuz farkındalıkta kalabilmek işin ana teması.

Özümüz sadece İNSAN olmakta. Bakın minicik bir öykü satırlarımızı nasıl güçlendirecek.

Günlerden bir gün bir bilgeye nasıl insan olunacağı sorulmuş. Bilge bunun üç aşaması olduğunu söylemiş. İlk adım; kötülük yapanlar hakkında kötülük düşünmemek. İkinci adım; kötülük yapanlara iyilik yapabilme özgüvenine sahip olmak. Son adım ise; iyilik yapanla kötülük yapan arasında bir fark hissetmeyecek kadar olgun kalabilmek.

Bizler henüz ilk adımı bile atamadık sanki. Ne dersiniz?

İşte bu nedenle, yaşam boyu dikkate almamız gereken dört adıma sıkıca sarılmak gerek. Hepsi son derece kolay ve uygulanabilir. Yeter ki yaşam adımlarımızın FARKINDA olalım.

*İlk adım için elimizde muhteşem bir güç var. Kendimizi ifade ederken ve iletişim kurarken kullanıyoruz bu gücü. Ancak güçlü olduğu kadar da tehlikeli olduğunu unutmuyoruz. Elimizden geldiğince kullandığımız sözcüklerde kusursuz oluyoruz. İçimizdeki negatif duyguları, kini, öfkeyi, nefreti DEĞİL; sadece sevgiyi iletiyoruz. Böylece sözün büyüsüne yani elimizdeki bu özel armağana hakkını veriyoruz.

Yazarımız onu keskin bir kılıca benzetmiş. Haksız da değil. Bizi hayallerimizle de buluşturabilir. Elimizdeki her şeyin yok olup gitmesine sebep de olabilir. Aman sözcüklerimize dikkat.

*İkinci adımda; etrafımızda olan biten hiçbir şeyi kişisel algılamıyoruz. Şimdi çoğumuz hemen inkar edeceğiz, kişisel algılamadığımızı düşüneceğiz biliyorum. Ama yapıyoruz. İşin kötüsü; kişisel algılayarak; söylenen her ne ise onunla içten anlaşma da yapıyoruz. Ve bunun farkında bile değiliz. Dolayısıyla fark etmeden zehri zihnimize yerleştiriyoruz. Bu saatten sonra da her şey kendimizle ilgili sanıyoruz. İçimizdeki BEN duygusu kartopu gibi büyüyor maalesef.

Oysaki Toltek öğretisinde; direkt şahsımıza söylenen sözler ya da hareketler dahil; hiçbir şey BİZİMle ilgili değil. Kime ait biliyor musunuz? Tüm bunlar onu kullanan kişilerin SADECE kendi zihinlerinde yarattığı düşünceler. O kadar.

Biz kişisel algıladığımız anda rahatsızlık duymaya başlıyoruz. Ardından da tepki veriyoruz ister istemez. Halbuki bizimle alakası yok. Söyleyen kişinin kendi bakış açısı ve dünyasını yansıtıyor.

O halde neden sahipleniyoruz?

Bu sorunun yanıtını ben de bilemiyorum aslında. Çocukluktan itibaren süregelen alışkanlıklar mı dersiniz? Büyük ihtimalle. Bu dediklerim sadece kötü söz ve tavırlar için geçerli değil üstelik. Nedense başkalarının övgü dolu düşüncelerine ihtiyaç hissediyoruz. Kendi iç sesimiz ve öz güvenimizin  her şeye yeterli olduğunu ivedilikle anlamamız şart. Yoksa bu adımda debelenip kalacağız. (devamı diğer adımlarla 3/3’de)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

03.06.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...