Ben
aynalarımı seviyorum. İyi ki varlar. Onlar sayesinde hayata bakış açım, her geçen
yeni günle beraber değişiyor çünkü.
Geçmiş
yıllardan bugüne; yaşadıklarımız, ilişkilerimiz, çevremizde olan biten her şey
bizim en büyük zenginliğimiz.
Hatalarımız
elbette olacak. Ders alıncaya kadar devam eden dikenli yollardayız hepimiz. Kendimizi
keşfediyoruz. Fark etmesek de değişiyoruz.
Ancak
önümüzde kapalı bir kapı var. Biraz sıkışmış da üstelik. Kendi özümüze kendi
benliğimize ulaşmak için onu açmamız şart. Sonrasında o aynalarla dolu yol
önümüzde uzanacak. Bazen hızlı bazen yavaş giderken kendi yolumuzda; hayatımıza
dokunanlar, uzun süreli misafir kalanlar ya da kısacık bir süre için ‘merhaba’
diyenlerle kuşatılacağız.
Hepsi
bizim için, hayatın içinden çıkıp geldiler.
En
tatlı sürprizlerle yüreğimizi ısıtanlar, sözleriyle sırça sarayımızı yerle bir
edenler, ayaklarımızın altına çiçek serenler, bizi bir anda yapayalnız
bırakanlar, yanımızda oldukları halde bizi kör kuyulara hapsedenler,
başarılarımızı yürekten kutlayanlar, iç yangınlarımızı bir türlü anlamayanlar,
yaralarımıza öpücük kondurarak bizi mutlu edenler…
İçinde
bulunduğumuz ruh haline göre değişiyor aynalardaki yansımalar. Her bir
görüntümüzü şaşkınlıkla karşılıyoruz. Bizden yansıdığını kabul edemiyoruz.
Gün
geliyor kahkahalarla gülüyoruz. Gün geliyor öfkeden kabımıza sığamıyoruz. Bazen
pembe bulutlara binip gökyüzüne süzülüyoruz. Bazen içimiz yanarken ruhumuzun
titremesine mani olamıyoruz.
Echart
Tolle imzalı ‘’Şimdinin Gücü’’ kitabı benim başucu kitabım oldu; elime aldığım
ilk günden itibaren. Her bir satırda farklı bir bakış açısı gelişti beynimde.
Aslında o kitaptaki her satır üzerine uzun uzun yorum yapılabilir. Çünkü hepsi o
kadar kıymetli ki.
Yaşam
içinde aynalarımın farkındaydım. Ancak şimdi sadece fark etmenin de yeterli
olmadığını anlıyorum. Kendimizi geliştirmeden, değişime açık olmadan; aynalarda
gördüğümüz ve bizi üzen görüntüler hep aynı kalıyor.
İnsanız
sonuçta. Hissettiğimiz duygular o kadar doğal ki. Üstelik bazen duygularımız bizi
tümüyle ele geçirebiliyor. İşte o anlarda daha saldırgan, öfkeli, tutarsız,
karamsar, çekingen, kavgacı, sabırsız olabiliyoruz. Egomuz tavana vurmuş halde
gezinirken aynalarımız arasında, değişime açık değiliz ne yazık ki. Kaskatı
olmuşuz.
Belki de yaşananlar yüzünden. Elbette olabilir. Ama kalıcıysa bu durum
orada duralım artık. Duralım ve değişmek için ilk adımı atalım.
Ve o
ilk adımı atarken Pir Sultan Abdal’a kulak verelim.
‘’Yola
çıkarken YÜREK heybenizi omzunuza alın. Bir gözünüzde ikrar, bir gözünüzde
asalet olsun.’’
Sevgiyle
kendimizi affedelim. İçimizdeki o masum, kırgın çocuğun gönlünü alalım. Sonra
yavaş yavaş sabırla parlatalım kalbimizi. Işıl ışıl oluncaya değin durmayalım. İşte
o zaman tüm aynalarımızda tebessümle gülümseyen, adil, cesur, yumuşak tavırlı,
zarif yüzler ve tavırlar karşılayacak bizi.
Değmez
mi bunca çabaya ne dersiniz?
Bence
sonuna kadar değer.
Daha
dingin, daha duru bir ruhla kuşatılmak muhteşem bir duygu. Kendimizin ne kadar
değerli olduğunu fark ediyoruz. Tek başımıza kocaman bir HİÇ olduğumuzu
anladıkça çoğalıyoruz. Sevgi dolu kalpler büyüyor dünyamızda; heybelerdeki o
yürekler el ele verirken.
Hepimizin
özü iyiliklerle dolu. Karmaşanın arasında yok etmişiz çoğumuz. Bastırmışız
maalesef.
Kendimizi
yeterince sevmediğimiz, yargıladığımız ve suçladığımız için de farkındalığımız
körelmiş. Deneyerek, fark ettikçe düzeltirsek eğer; o iyilik ortaya çıkacak.
Başka yolu yok. Bu aynı zamanda içsel özgürlüğümüz.
O
minik çocuğun yeniden hoplayıp zıplamasına olanak sağlamak güzel olmaz mı? Benim
içimdeki çocuk kocaman gülümsedi bile.
Son
söz yine yazarımızdan gelsin.
“Kendi
içinizdeki olumsuz bir durumun farkına varmanız, başarısız olduğunuz anlamına
gelmez; tam aksine başarılı olduğunuz anlamına gelir.”
O
halde durmak yok. Yeterince soluklandıysak eğer, yürek heybemizi sırtlayıp
yolumuza cesaretle devam edelim. Heybemdeki sıcacık sevgi dolu kalp sizleri
bekliyor.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
27.05.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder