6 Haziran 2016 Pazartesi

HAYAT ŞARKIMIZ SEVGİ OLSUN

Ağır yaşam koşulları, çetin mevsimler onları mücadeleci yapıyor. Ancak sade yaşamlarında; doğaya, canlılara ve birbirlerine iyilikle yaklaşma ilkesini hiç kaybetmiyorlar. Çöllerde yaşıyorlar. Eşyaları yok denecek kadar az. Giysileri de. Evleri gösterişsiz. Doğayla iç içeler. Genellikle her şeylerini kendileri yapıyorlar.

Bize göre hayli ilkeller. Gelişmemiş kabul ediliyorlar. Yıllarca dışlanmışlar bu yüzden. Topraklarına ve hatta kendilerine, bedenlerine el konmuş.

Evet, savaşçı bir ruha sahipler. Çünkü içinde bulundukları doğal ortam bunu gerektiriyor. Ancak saygılılar. Hem de her şeye karşı. En çok da yaşama. Kötülük onlar için anlamsız. İyilikle zorlukların üstesinden geleceklerini çok iyi biliyorlar.

Hal böyle olunca, içindeki kötü yanı besleyen bizler; onları anlamakta zorlanıyoruz eskiden beri. Hor görüyoruz. Aşağılıyoruz.

Gelin görün ki; birbirimizi yediğimiz, savaşların bir türlü bitmediği kendi dünyamızda; onlardan alacağımız dersler var.

İyiliği unuttuk. Yalan pelesenk olmuş neredeyse dilimize. Kötü yanlarımız birer tohum misali patlıyor her yanımızdan. Kızgınlık, öfke, kalp kırmak, incitmek de cabası.

Bize kötülüğü dokunan bir kişiye, daha kötü şekilde müdahale etmezsek; içimiz rahat etmiyor bir türlü. Haklı olmak tüm kaygımız. Kime göre, neye göre orası tartışılır.

Afrika’dayız şimdi.

Bir kabileye konuk oluyoruz.

Buradaki herkes bir HAYAT ŞARKISIna sahip.

Evet yanlış duymadınız hayat şarkısı. Henüz doğmadan önce yine KENDİSİ tarafından belirlenen bir şarkı bu. Bize sıra dışı gelse de onların inanışları böyle.

Kabile içinde hamile kalmaya karar veren kadınlar, bir ağaç altına oturuyor. Tüm kalbiyle dileğini söylerken, henüz doğmamış çocuğunun kulağına fısıldayacağı şarkıyı duymaya niyet ediyor. Niyeti gerçekleştiği, yani şarkıyı kalbinde hissettiği günü ise unutmuyor. Çünkü o gün, çocuğunun kendisi ile ilk iletişim kurduğu gün. Bu nedenle de doğum tarihi olarak kabul ediliyor.

Çocuğundan duyduğu o şarkıyı eşine de öğreten anne adayının hamile kalması için her şey hazır artık.

Hamilelik sonlandığında ve yavrusunu kucakladığında; bu sefer çocuğunun kulağına hayat şarkısını kendisi fısıldıyor. Artık bu şarkı onun tüm hayatı boyunca hep yanında, hep kulağında olacak. Ta ki ölünceye değin.
İlerleyen zamanlarda herhangi bir nedenle suç işler, kötülük yaparsa; yine bu şarkıyla sarılıp sarmalanıyor. Yani ceza yerine; sevgiyle yaklaşıyorlar birbirlerinin ruhuna.

Öncelikle tüm kabilenin toplandığı bir meydana çağrılıyor. Çembere alınarak yere oturtuluyor.  Ve hep bir ağızdan hayat şarkısı söyleniyor. Yaptığı iyilikleri, güzellikleri hatırlamasına vesile olan bu şarkı ile kim olduğu yeniden hatırlatılıyor. Her insanın aslında iyi olduğuna, ama bazen yanlışlar da yapabileceğine inanıldığı için; sevgiyle sarılıyor kötü yanları.

Neden mi?

Çünkü o kişinin yaptığı o kötülükle, etrafındakilerden aslında yardım istediğine inanıyorlar. Dolayısıyla kabile halkına düşen sadece ona yardım etmek oluyor. Bir anlamda kişinin kendisindeki iyi yanlarla yüzleşmesi sağlanıyor.
Ve sonuçta iyilik hep kötülüğe galip geliyor.

Şimdi bize dönelim mi?

Herhangi bir kötülükle karşılaştığımızda; bunu yapan kişiye nasıl davranıyoruz?

Sakinliğimizi koruyor muyuz?

Örneğin, trafikte aracımızı sıkıştıran, yolumuzu kesen, ya da öfkeyle üzerimize gelen birisine yapacaklarımız nelerle sınırlı acaba?

Yoksa kabile üyelerinin o hayat şarkısı ve iyilikle kucaklama seremonileri sadece bir ütopya mı?

Ben en azından gülümseyebileceğimizi düşünüyorum. Diğerlerini yapmakta zorlanıyoruz kabul edelim. Ancak kızgın ve öfkeli bir kalbi yumuşatmanın en basit yolu olan tebessümle ilk adımı atabiliriz. Ne dersiniz?

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

05.04.2016





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...