11 Nisan 2015 Cumartesi

SONSUZ DALGAYA bir damla YETER

İyilik yapmak.

Alabildiğine, içten. Kalbimizi ve sıcacık sevgimizi katarak.

Bu güzel ruh hali hepimizin içinde var bir parça. Ama kimimiz bunu sıkça kullanıyor ve ışıl ışıl parlıyor. Kimimiz ise çoktan unutmuş. Maalesef kendi isteklerimiz hep ön planda olduğu için, zamanla paslandırmışız da farkında değiliz.

Oysaki iyilik yapmak MUHTEŞEM bir duygu.

Elbette son derece naif çizgilerle dokumak gerek aradaki bağları. İbni-i Sina’nın o güzel sözünde olduğu gibi. İyiliğin beş şartını unutmadan. Eski yılların bu çok önemli filozofu ve aynı zamanda bilim adamı bakın ne diyor?

‘’İyilik dediğin tez olmalı, gizli olmalı, sürekli olmalı, yerini bulmalı ve gözde büyütülmemeli.’’

İşte o zaman iç zenginliğimiz alabildiğine renklenecek. Ve bizler geri dönüşlerdeki o MUCİZEVİ tatlara doyamayacağız.

Şimdi yapılan bir iyiliğin, yıllar sonra bizi nasıl bulduğuna dair çarpıcı bir öykü var satırlarımda.

Minicik bir damlanın yarattığı o devasa dalganın; bir gün bizi de nasıl içine aldığını öyle güzel anlatıyor ki. Okurken benim gibi yüreğiniz sıcacık olacak sizlerin de eminim ki. Yüzünüzdeki o tebessüm benimkiyle çoktan birleşti bile, hissediyor musunuz?

Ülke Japonya. Bir marketteyiz. Yanında iki torunuyla alışveriş yapan sevimli bir anneanne ile beraberiz. Ancak, torunlar almak istedikleri ürünleri direkt olarak alışveriş arabasına atmıyor. Öncelikle izin alıyor. Belli ki maddi durumları sıkıntılı. Çünkü reyonlarda daha çok indirim etiketlerinin önünde duruyor ve oradan almayı tercih ediyorlar. Torunlardan erkek olanı biraz daha büyük ve durumun farkında. Ancak kız çocuğu almak istedikleri reddedilince biraz mahsunlaşıyor. Elbette isteklerini geri çevirmek zorunda kalan anneannesi de.

Ancak o gün onlar için özel bir gün. Neden mi? Evde onları bekleyen dedelerinin yaş günü. Dolayısıyla anneanne, sevimli torunundan dedesi için bir şeyler seçmesini istiyor. Bunu duyan küçük kız neşeyle pasta reyonuna gidiyor. Birbirinden lezzetli yaş pastalar arasından, dedesinin en sevdiğini bulup, görevliden istiyor. Sevinç içinde anneannesinin yanına koşuyor. Hep beraber kasanın önüne geliyorlar. Üçünün de yüzleri gülüyor. Ancak ödemeleri gereken toplam para, ellerindekini aşınca hüzün bulutları kaplıyor gözlerini. Anneanne birazda mahcup; pastayı iade etmek zorunda olduklarını söylüyor görevliye.

Dedesinin pastasını geri vermek istemeyen küçük kız çocuğu itiraz ediyor. Eğer onu alırlarsa, başka hiçbir şey istemeyeceğini söylüyor. Anneannesi nemlenen gözlerini saklamaya çalışıyor torunundan. Yeterli miktarda paraları olunca pastayı alacağına dair söz vermekten başka; elinden bir şey gelmiyor  o anda.

Çocuk aklı işte, hiçbir şeyi unutmuyor ki. Daha öncede aynı bahaneyle kendisini avuttuğunu söyleyiveriyor bir çırpıda. Torununun mahsunluğu ve çaresizlik anneanneyi daha da üzüyor.

Onlar satın alabildikleriyle kasadan ayrılırken, arka sıradaki genç adam durumu kavrıyor. Kasa görevlisinden kenara ayrılan pastayı paketlemesini söylüyor. Parasını ödeyip küçük kızın arkasından koşturuyor. Onlara yetişir yetişmez de pastayı kıza uzatıyor. O anda ne yapması gerektiğini bilemeyen kızımız; anneannesinin gözlerinin içine bakıyor. Bu güzel jeste şaşıran anneanne pastayı kabul edemeyeceklerini, genç adamın bunu yapmak için bir zorunluluğu olmadığını belirtiyor. Gelin görün ki karşısındaki oldukça ısrarcı bir genç. Onları ikna etmek için hemen kısacık bir öykü anlatıyor.

‘‘Günlerden bir gün; 7 yaşında bir erkek çocuğunun doğum günüdür. Annesiyle beraber pasta almaya giderler. En sevdiği pastayı seçer heyecanla. Ancak pastayı alacak kadar paraları yoktur. Anne çaresiz, çocuk üzgündür. O ana şahit olan bir adam; çocuğun istediği pastayı alıp onlara verir. Bu arada çocuğun doğum gününü kutlamayı da ihmal etmez. Hiç tanımadıkları bu yabancı adam, onları; o özel günlerinde öyle mutlu etmiştir ki; bu olay çocuğun hafızasından hiç çıkmaz. Ve ismini dahi bilmediği bu yabancıyı hep minnetle anar.’’

Bu güzel hikayeyi dinleyen anneanne sonunda ikna olur. Ancak bir şartı vardır. Cebinden bir kağıt parçası çıkarır ve genç adamdan telefon numarasını yazmasını rica eder.  Paraları olunca ödemelerine izin vermesi kaydıyla pastayı alır ve torununa uzatır.

Denileni yaparken tebessüm eden genç adam, bu arada kız çocuğundan biz söz ister. Bir gün birine yardım edebilecek duruma geldiğinde; aynı jesti bir başkasına yapmasının onu çok mutlu edeceğini belirtir. Anneanne adamın ismini sorduğunda ise; yıllar önce doğum günü pastasını alamayan o küçük erkek çocuğunun aslında kendisi olduğunu söyler.

Yanlarından saygıyla ayrılırken, içindeki mutluluk gözlerindeki ışıkla bütünleşir. Artık kalbi daha da sıcaktır. Ve o anda ondan mutlusu yoktur.

Evlerine dönen ailenin de keyfi yerindedir. Kız çocuğu elinde özenle seçtiği pastayla dedesine koşar. En sevdiği pastayı gören dede, torunlarına teşekkür eder. Onlar mum koymaya gittiklerinde ise; kısık sesle bunun için para harcamış olmalarına üzüldüğünü belirtir. Ancak eşi bu pastanın bir hediye olduğunu ve genç adamın yaptığı jesti anlatır. Torunları da genç adamın eline tutuşturduğu kağıdı dedesine gösterir. Kağıtta ne mi yazılmıştır? İşte yazımıza ilham olan ve içimizi ısıtan o müthiş cümle.

‘’Tek bir ilgili davranış, SONSUZ bir dalga oluşturur.’’

Dede bu yazıyı yazdığı günü, o küçük erkek çocuğunu ve içten teşekkürünü dün gibi anımsar. Yıllar önce o erkek çocuğunu sevindiren ve doğum günü pastasını alan kişi ta kendisidir çünkü. Yaptığı iyilik, aradan geçen yıllardan sonra; bir mutluluk dalgası olarak geri gelmiş ve kalbini yeniden ısıtmıştır.

‘’Güzel düşün, güzel yaşa.’’ diyen Mevlana’nın torunlarıyız hepimiz.

Yapacağımız böylesi minicik iyilikler. Zor değil hiçbiri inanın. Üstelik her gün böylesi iyilikleri yapabilmek için önümüze sayısız fırsat çıkıyor aslında. Ancak bizler sürekli görmezden geliyoruz, farkında mısınız?

Oysaki kalplere dokunmak, o anda zorluk yaşayan herhangi bir kişi için itici güç olmak; öyle güzel ki. Bir kez yapmaya görün, içinizi kaplayan bu harika hisle çok daha iyilerini yapmak isteyeceksiniz buna eminim ben.

Hayatın kime ne göstereceği hiç belli olmuyor. Eğer elimizde imkan varsa bir an bile tereddüt etmemek gerek. İmkanımız yoksa bile yaratabiliriz. Yeter ki gönülden isteyelim.

Bakın Paulo Coelho ne diyor?

‘’Küçük şeyler büyük dönüşümlere sebep olur.’’

Hadi o halde, minicik şeyler yapalım damla misali. Dokunalım kalplere ışıltı katalım. Kalp kazanmanın, gönüllerde taht kurmanın herhangi bir külfeti ve bedeli yok. Ama getirisi MUHTEŞEM. Sonsuz dalgaya bir damlada biz katalım mı? Var mısınız? Sevgi elimi tutar mısınız?

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

26.02. 2015



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...