14 Ekim 2014 Salı

ABRAKADABRA

Bundan yıllar yıllar önce kullanılan hayli ilginç bir kelimeyle buluşmaya ne dersiniz?  

Ne sihirdir ne keramet işte ‘’ABRAKADABRA’’ karşınızda.

Hepimiz biliyoruz aslında. Çocukluğumuzdan bu yana pek çok kez duyduk bir şekilde. İzlediğimiz filmlerde sık tekrarlanan bir replikti. Ya da izlediğimiz illüzyon gösterilerinde. Ama anlamı üzerinde pek de kafa yormadık açıkçası.

Bu öyle bir kelime ki; her dilde aynı anlama geliyor. Çevirmeye gerek kalmadan kullanılabiliyor.

‘Abrakadabra’ Aramice (Aramca) bir kelime. Yani Suriye’nin çok eskilerde kullandığı bir dilden geliyor.

Anlamı için kelimeyi ikiye bölmemiz gerekiyor. Hatta üçe.

Abra-ka-dabra  
                                                            
Abra……..’yaratacağım’;                                            
ka ………..’gibi’ anlamında bir bağlaç;                
dabra ……‘söyledim’ demek.                                    

Sonuçta  ‘’Abrakadabra’’; ‘Söylediğim gibi yaratacağım.’ anlamına geliyor. Teorilerden bir tanesi bu yönde.

Bu nedenle de sihirbazların replikleri haline gelmiş. Söylüyorlar ve yaratıyorlar. El çabukluğu marifet hesabından. Ellerini öyle ustalıkla ve hızlı kullanıyorlar ki; gözümüzle takip ettiğimizi sandığımız halde, yanılsamalar eşliğinde aldanıyoruz. Sonuçta şaşkınlık dolu gözlerle alkışlıyoruz o kadar.

Diğer teoriye göre ise; 'Bu dünya gibi yok ol.' anlamında kullanılmış yıllarca. Özellikle de hastalıkların iyileştirilmesinde. Şifa amaçlı olarak.

Günümüzde sadece sahne illüzyoncuları tarafından kullanılan bu kelimenin tarihi geçmişi çok eskilere dayanıyor.          

Bu gizemli sözcük ilk kez bir şiirde kullanılmış. Hem de bir doktor tarafından. M.S. 2. yüzyılda Roma’da. İmparatora şifa amacıyla yazılmış. Bir tür muska olarak. Ve Roma İmparatoru o dönemde, bu yazıyı içeren muskayı; boynundaki rahatsızlık nedeniyle sürekli üzerinde taşımış. 

Yazılış şekline dikkat ettiyseniz harfler giderek kayboluyor. Böylece hastalığın geçeceğine, kötü etkiler varsa hepsine karşı nazar olacağına inanılıyormuş; o devirlerde.

Hepimiz yapıyoruz bunu aslında. Ve bu anlamda hepimiz yaşantımıza sihirli değneklerle dokunan birer sihirbazız belki de. Sadece bu gücümüzün farkında değiliz o kadar.

Şimdi gelin yine yıllar yıllar öncesine, Türk’lerin Yaradılış Destanı’na gidelim. İçinde öyle çarpıcı cümleler var ki; okuyunca bana hak vereceksiniz eminim.

 ‘’Yer gök hiç bir şey yokken dünya uçsuz bucaksız sulardan ibaretti. Tanrı Ülgen, bu uçsuz bucaksız dünyada durmadan uçuyordu. Göklerden gelen bir ses, Tanrı Ülgen’e denizden çıkan taşı tutmasını söyledi. Göğün emri ile oturacak yer bulan Tanrı Ülgen; artık yaratma zamanı geldi diye düşünerek şöyle dedi; ‘Bir dünya istiyorum, bir soyla yaratayım. Bu dünya nasıl olsun, ne boyla yaratayım. Bunun çaresi nedir, ne yolla yaratayım?’

Su içinde yaşayan Ak Ana, su yüzünde göründü ve Tanrı Ülgen’e şöyle dedi : ‘YARATMAK İSTİYORSAN Ülgen, Yaratıcı olarak şu kutsal sözü öğren. YAPTIM OLDU. Başka bir şey söyleme. Hele yaratırken, Yaptım olmadı deme.’

Ak Ana bunları söyledi ve kayboldu. Tanrı Ülgen’in kulağından bu buyruk hiç gitmedi. İnsana da bu öğüdü iletmekten bıkmadı: ‘Dinleyin ey insanlar, VARI YOK DEMEYİN. Varlığa yok deyip de, yok olup da gitmeyiniz.’

Tanrı Ülgen yere bakarak : ‘Yaratılsın yer!’ Göğe bakarak ‘Yaratılsın Gök!’ der. Bu buyruklar verilince yer ve gök yaratılır. ‘’

Şimdilerde hepimiz benzer cümlelerin peşinde değil miyiz?

‘’Söylediğimi yaratırım.’’ yani ‘’I create what I speak.’’ diyor; duygu ve düşüncelerimize dikkat çekmeye çalışıyoruz.

Çünkü ağzımızdan istemli istemsiz çıkan sözcüklerimiz de dahil olmak üzere; hepsinin kullandığımız şekliyle bizlere geri döndüğünü artık biliyoruz. Yani bir anlamda söylediklerimizi yaratıyoruz. ‘’Yaptım, oldu.’’ diyoruz. Hayatımıza böylelikle yön ve şekil veriyoruz.

Duygu, düşünce ve sözcüklerimizin farkında olduğumuz sürece problem yok elbette. Böylece yarınımızı inşa ederken olumsuz senaryolar yaratmıyor; hayatımıza sevgiyi ve aşkla bakan gözlerimizi ekleyerek huzura doyuyoruz.

Ama ya öfkeyle, kinle, kıskançlıkla söylediklerimiz? Gönülden isteklerimizin, hayallerimizin arasına kattığımız cesaret kırıcı nidalarımız, haykırışlarımız, düşüncelerimiz?

Bilmeden VAR olanı da YOK ediyoruz. Bu nedenle hayat karşısında çok dikkatli olmamız şart.

Söylediklerimizi yaratırken, bir anlamda ‘’Abrakadabra’’ yaparken; sevgiye, huzura, saygıya dayalı kalalım hep. Zarafetin o naif çizgisinde iken; kalp sesimize aşkın tınılarını yükleyelim. Umutlarımızı heyecanlarımızla besleyelim. Biraz gayretle, yürek yüreğe verirsek hiç de zor değil ki bunları başarmak. Ben inanıyorum hepimize iyi gelecek.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

21.08.2014





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...