12 Ağustos 2014 Salı

ÇİZGİLİ PİJAMALI ÇOCUK(2/2)

Evet öykümüz devam ediyor olaylar gelişirken. Aradan epey zaman geçiyor. Bir gün yine aynı yerde iki arkadaş buluşuyor. Bruno arkadaşından özür diliyor. Shumel ise büyüklerin yapamadığını yapıyor. Sadece bu yalan yüzünden çok kötü dayak yemesine, günlerce aç kalmasına rağmen arkadaşını affediyor. Aralarındaki yakınlık artarken, sevgileri daha da güçleniyor.

Ancak her geçen gün Bruno, Shumel’in yaşadığı yeri ve yaptıklarını daha da merak ediyor. Bir gün Shumel’in babası kampta kayboluyor. İşte o anda arkadaşına yardım etmek, babasını beraberce aramak amacıyla kamp tarafına geçmeye karar veriyor. Aralarında güzel bir plan yapıyorlar. Shumel’in getirdiği mahkum kıyafetlerini giyen 
Bruno; kendisine tel örgünün altından geçecek kadar bir yer kazıyor. Elektrik verilmiş dikenli teli sorunsuz aşıyor. Yan yana gelen iki arkadaş o andan itibaren el ele veriyor.

Kampı ve tutukluları dehşet ve merak dolu gözlerle incelerken, bir anda olanlar oluyor. 
Kalabalık bir grubun arasına düşüyorlar. Komutan babasının talimatlarını uygulayan askerler tarafından itilip kakılarak kocaman bir odaya dolduruluyorlar. Duş alma vaadiyle krematoryumlardan birinin içinde olduklarından habersiz korku ve heyecanla beklemeye başlıyorlar.

Sözüm ona duş alacakları için hepsinden kıyafetlerini çıkarması söyleniyor. 
Tutukluların hepsi itiraz etmeden soyunuyor. Birbirlerine varlıklarıyla güç veren iki masum çocuk da; birazdan olacaklardan habersiz korku içinde kurallara uyuyor. Ve hayata yürek yüreğe veda ediyorlar. Çünkü kapatıldıkları yer bir gaz odasıdır. Ölüm emri de bizzat Bruno’nun babası tarafından verilmiştir.


Çocuklarının evden uzaklaştığını fark eden anne baba, gerçeği anladığında ise artık çok geçtir. İlk taşındıkları günlerde duydukları o sarsıcı koku etrafı sardığında; oğullarını tamamen kaybettiklerini anlayan anne baba adeta yıkılır. Film böyle dramatik ve hüzünlü bir sonla biter.

Elbette her karede muhteşem detaylar yakalama şansınız var. Emin olun yakalanan her detay hepimize bir başka ders. Sevgisizliğin vardığı noktadayız. Can yakmanın, insan kalbi kırmanın sonuçlarını böyle vahim yaşamak da var. Çünkü hep dile getirdiğimiz o ilahi adalet zamanı geldiğinde böyle işliyor. Kimsenin ahı kimsede kalmıyor.

Kurallar koyarız. Ayırımlar yaparız. Sınırlar çizeriz. O kadar katıdır ki duygu ve düşüncelerimiz; o sınır çizgilerini dikenli tellerle sağlamlaştırmak isteriz. Bu da yetmez elektrik akımı veririz. Herkes sınırını bilsin diye. Ne büyük bir ayırımcılık yaptığımızı fark etmeyiz üstelik yıllar boyu. Empatiden, sevgiden uzaklaştığımızı, toz konduramadığımız çocuklarımıza kötü örnek olduğumuzu fark etmeyiz. Tarihin tozlu sayfaları bunun hüzünlü örnekleriyle dolu maalesef.

Sadece Polonya’da yaşanmadı bu dram. İrlanda, Güney Afrika, Kosova, Ruanda ilk aklıma gelenler. Ne çok masum canı yaktı. Ne çok kişiyi birbirinden ve hatta hayattan ayırdı. Ailelerini, sevdiklerini perişan etti. Ülkeleri haritadan sildi. Bunu uygulayanlar pek çok gerekçe sıraladı elbette. Ama sebep her ne olursa olsun insan canından KIYMETLİ miydi? Asla değildi ve hala da değil.

Sevgisizliğin göstergesi bu dikenli çitler olmasın artık güzel dünyamızda. Tarih tekerrür etmesin diye gayret gösterelim. Yaşananlardan ders almayı bilelim ne olur.

Son sözüm, ÇOCUK RUHUNA SEVGİSİZLİK YASAK OLSUN lütfen. Sevgiyle doğan, sevgiyle büyüyen, sevginin tılsımını hiç unutmayan bir toplum için bu şart. Umutlarımız ancak sevgiyle sürülen topraklarda çiçeklenecek. Rengarenk bir dünya hepimizin ruhuna en güzel ilaç.

‘’Ölüm kolay güzel dost, asıl olan YAŞAMAK. İşin sırrı var oluşunuzun her ANINI; güzeli ve çirkini, neşesi ve kederi ile; doya doya FARKLI YAŞAMLAR ve dünyalar arasında SONSUZ BİRLİĞİN çocuğu olarak yaşamayı her daim hatırlamak.’’ demiş New Orleans’lı kadın yazar Leonide Martin. 

Ne kadar güzel de özetlemiş. Hayata, kendimize ve birbirimize SAYGI duymak değil midir bu aynı zamanda; sorarım size?

Ben, siz, biz, onlar, hepimiz bir BÜTÜNÜN en NAİF parçalarıyız. Sevgiyle birleşmek için ilk el uzatan olmaktan kaçınmamak gerek. Bu ilk adım aslında en büyük gönül zenginliğimiz. Yeri gelip affediciliğin o serin gölgesine sığındığımızda, bize en büyük destek ondan gelecek çünkü. Bunu hiç unutmayalım olmaz mı?

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

19.05.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...