3 Mayıs 2014 Cumartesi

TEBDİL-İ KIYAFET ‘INCOGNITO’ (1/3)

Yine bir kelime ve beynimizle ilgili bilmediğimiz güzellikler.

Tebdil-i Kıyafet eski Arapça bir sözcük.

İngilizce karşılığı INCOGNITO.

Aynı zamanda harika bir kitap ismi. Yazarı David Eagleman.

Kendisi dünyadaki eşsiz zihinlerden bir tanesi. Bir nörobilim insanı.

Kısacık kitabında müthiş bilgiler var. İçlerinden en ilgi çekici olanlar ise aldığım notlarla bu yazımda.

Kendini ve kimliğini değiştiren, gizleyen kimse demek ‘Incognito’.

Beynimizin hala tebdil-i kıyafet gezdiğini, bilinçaltımıza hala söz geçiremediğimizi, onun direktiflerine istisnasız uyduğumuzu düşünecek olursak; isim seçimi muhteşem olmuş.

Hadi gelin ‘Beynimizin  Gizli Hayatı’na beraberce kapı aralayalım. Bizler de tebdil-i kıyafet yaparsak, belki gizli ayrıntılarını öğrendiğimiz beynimize biraz söz geçirebiliriz. 

Ne dersiniz?

Incognito, bilinçaltımızın bilince etkisini sorgulayan bir kitap. İçinde insanı şaşırtan öyle basit örnekler var ki? Bir an durup gerçekten ‘Neden?’ diye düşünmeden edemiyorsunuz.

Bu kadar mı rutine bağlamışız hayatı ve yaptıklarımızı?
Cevap maalesef evet.

Farkında olmadan yaşıyor, farkında olmadan gün sayıyoruz adeta. Ama böylesi değerli kitaplar ve paylaşılan örnekler bizlerin kabuğunu kıracak cinsten inanın bana. En azından sadece paylaştığımız örneklerle bile; kalıplaşmış hareketlerimizi yeniden hatırlayacağız. Bu bile artı bir kazanç bence. Öyle değil mi?

Hadi gelin ilk basit örneğe bakalım. David Eagleman’ın kısa ve uzun süreli ödüller karşısında beynimizin tepkisini görmek için iki sorusu var.

İlk soru ŞİMDİyi sorguluyor. ‘ŞİMDİ alınacak 100 dolar mı, bir hafta sonra alacağımız 110 dolar mı?’ Çoğumuz için cevap şimdiden yana.

İkinci soru ise GELECEği sorguluyor adeta. ‘52 hafta sonra ki 100 dolar mı, 53 hafta sonraki 110 dolar mı?’ Bu sefer tercihler 53 haftadan yana.

Peki neden?

Sonuçta her ikisinde de aynı para kazanılıyor.

Cevabı beynimizde saklı. Çünkü daha ileri bir zamanda gelecek ödüller, bizlere çok da değerli gelmiyor.

Sonuçta bir şeyi ŞİMDİ elde etmekle, DAHA SONRA elde etmek bizi ciddi anlamda farklı kararlara sürüklüyor.

Bu anlamda bilim adamlarının gönüllüler arasında yaptıkları araştırma sonrası çok ilginç bir detay yakalanmış. KISA süreli, ANLIK ödülleri seçtiğimiz zaman; beynimizin duygusal alanı aktif hale geliyor. UZUN süreli ödülleri seçtiğimizde ise başka bir alanı aktive oluyor. Yani kendi içimizde, beynimizde sürekli savaşan iki ayrı sistem var. Ve kısa süreli olan uzun süreli olandan daha baskın, daha güçlü.

Hemen hepimizin yaptığı sonra da pişmanlıkla kıvrandığı bir başka bilinen örneği ele alalım. Bir arkadaş toplantısındayız diyelim. Önümüzde tadına bakmamız için ısrarla önerilen bir tatlı var. Bir yanımız alıp yemekten, diğer yanımız ret etmekten yana olmaz mı? İçimizde bir gel-git hali yaşar ve sonunda kendimizce bir karar veririz. Anlık mutluluğu seçtiysek, sonrasında pişmanlığımızla baş başa kalabiliriz. Sonrasını düşünüp kibarca hayır dediysek, irademizin gücüyle övünebiliriz.

Peki çoğunluğumuz hangisini yapıyor dersiniz?

Kısa süreli mutluluğu, uzun süreli mutluluğa tercih ediyor.

Yani savaşı beynimizin duygusal bölümü kazanıyor. Nedeni göz önündeki, kısa süreli ödül baskısının daha fazla olması. Gelecekteki ödüllerin kararlarımız üzerindeki duygusal etkisi ise daha zayıf.

İstediğimiz herhangi bir şeye ŞİMDİ sahip olma dürtüsü aslında çok da tehlikeli. Hele hele böylesi istekler, kendi beden ve ruh sağlığımız için zararlı olacaksa. Kısacık bir AN uğruna çok değerli şeyleri harcamamız, modern çağa ayak uydurmamız, kısa süreceğini bilerek ilişkilere balıklama dalmamız, anlık zevkler, acıdan anında kurtulma dürtüsü gibi…

Peki tüm bu karmaşaya söz geçirmemiz mümkün mü?
Evet mümkün.

Bunun için özgür irademizle karar verip, kendimizle ‘ULYSSES kontratı’ yapmamız gerekli.

Bu bir tür kendi içimizdeki sesle anlaşma. Bu kontrat ismini, yıllar önce Sirene halkının yarattığı trajediye içindeki sesle direnen bir denizciden almış.

Bu kontrat sayesinde ANLIK zevklerin ve kararların baskısına boyun eğsek de; ilerde sözümüzü tuttuğumuz için kontrolü kaybetmemiş oluyoruz.

Örnek mi? Çok sıcak bir yaz günü. Dayanamayıp kocaman bir dondurmayı afiyetle yedik. Pişmanlık içinde kıvranacağımıza, ertesi gün yediklerimize dikkat edeceğimizin sözünü verebiliriz. Öyle değil mi? Böylece hem o anlık ödülün keyfine varmış, hem de pişmanlık hissimizi engellemiş oluruz. 

Ne kadar azimli ve istekli olursak olalım bu kontrat sayesinde kontrol bizim elimizde kalacak. Bu yolda güvenle ilerlemek ruhumuz için önemli. Uzman önerileri ise şöyle;

*bizleri baştan çıkaracak şeyleri azaltmak;
*harcamalarda peşin para kullanmak;
*sosyal utancı devreye sokmak.

Ancak bu kontratın zor bir yanı var. Çünkü ister istemez kendimizi bir bitiş noktasına adıyoruz. Bir anlamda geleceğimizi bağlıyoruz. Üstelik o gün geldiğinde, kontrata uymazsak daha büyük pişmanlıklar yaşayabiliriz. Bu nedenle sadece iyi niyetli olmak yetmiyor. Son tarihi çok dikkatli belirlememiz lazım.

Peki gelecekteki şeylere neden daha az değer biçiyoruz? Yani geleceği indirime tabi tutuyoruz. Net göremediğimiz için. Ödülle gelecek hazzı ertelemek bizi zorluyor. Çünkü basit dahi olsa bilgiyi beynimizde tutarken fazla enerji harcamamız gerekiyor. Bizler ise daha az enerjiyle bu işi çözmeye çalışıyoruz. Yani şimdi hep başı çekiyor. (devamı 2/3 ‘ de)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

30.03.2014


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...