25 Mayıs 2014 Pazar

KONFORUM MÜSAİT DEĞİL(2/2)

Sınırlar.

Sınırlarımız.

Varsa farkında olalım yeniden. Baskılar, zorlamalar nedeniyle aşılıp aşılmadığına bakalım.  Darbe aldığı yerleri SEVGİMİZLE onaralım.

Hala yoksa, mutlaka koyalım kendi özgür irademizle.

Peki sınırlar neden bu kadar önemli?

Uzmanlar sınırlarımızın; iyilikleri içeride, kötülükleri dışarıda tutmamıza yardımcı olduğunu belirtiyor. İyileri geçirecek kadar SAYDAM, tehlikeleri ve baskıları uzak tutacak kadar SAĞLAM olmasının üzerinde de ısrarla duruyor. Üstelik ‘hayır’ diyememenin aslında bir hastalık olduğunda hemfikirler.

Eğer daha mutlu ve özgür olmak istiyor; kendi hayallerimizin de peşinden koşmayı gönlümüzden geçiriyorsak bir şekilde bunu öğrenmeliyiz. Kaçış yok.

Kimseleri kırmayayım incitmeyeyim derken o inci misali kalbimizin sırları dökülmesin ne olur.

Herkesi düşünmek, duyarlı olmak çok güzel elbette.

Geniş bir açıdan bakmak, empatiyle yaklaşmak da.

Ama fazlası sınırlarımız için zararlı.  

Karşımızdaki insanların gerçekten iyi niyetli olup olmadıklarını anlamak kolay mı? Hele hele bu zamanda. Sanallık almış yürümüşken. Niyetlerin gerçekten kötü olduğunu anladığımız noktada iş işten geçmiş olmasın. O nedenle iç sesimize kulak vermek; ‘dur, sınır çizgimi zorluyorsun’ dediği ANların farkında olmak gerek. Bu durum kendi duygu ve düşüncelerimiz için de geçerli.

Evet herhangi bir isteği ret ederken risk alıyoruz belki de. Ama herkesin aynı şekilde memnun olması mümkün değil. Başkaları için kendimizi değişmeye zorlamak yerine, sınırlarımızla hareket etmek en güzeli.

Bu önemli konuyu çocuklarımıza da öğretmemiz gerekiyor aslında. Karşılaştıkları kişi ve olayların; iyi mi kötü mü olduğunu ayırt edemeyecek kadar saf ve temiz onlar.

Anne baba olarak bunu dikkate aldığımızı söylemek biraz fazla iyimserlik olur. Siz ne düşünüyorsunuz bilemiyorum ama; bizler ne onların ‘hayır’ demesine izin verdik. Ne de onlara karşı ‘hayır’ diyebildik.

Sevgimize sığındık.

Duygularımıza söz geçiremedik.

Ama aslında iyilik yapmadık. İlerde bizler gibi zorlanacaklar onlar da. Oysa ki nerede ‘hayır’ diyebileceklerini bilerek yetişmeleri öyle mühim ki. Elbette bu sadece sözlerle de olmuyor. Unutmayalım ki rol modelleri bizleriz.

Diyelim ki; karşımıza bir istek çıktı ve biz ret edemiyoruz. Zorlanıyoruz. Sonunda da sınır çizgimizi aştığını bildiğimiz halde kabulleniyoruz. Kabul ettiğimiz isteğin ölçüsüne göre; hiç yara almadan kurtulabiliriz. Boşa harcadığımız zamanımız olur en fazla. Ya da tam tersi tüm hayatımız tam bir kabusa dönüşür. Yani durum gerçekten çok ciddi olabilir.

O nedenle gelin; uzman önerileriyle bir isteği ret edebilmenin ilk adımlarına bakalım.
*Dinlemesini bilmek. Karşımızdakine önemli olduğunu hissettirmek.
*Her ne olursa olsun hep net ve açık olmak.
*Naiflikten uzaklaşmamak.
*Eğer mümkünse düşünmek için zaman yaratmak.
*Beden dilimizi devreye sokmak.
*Gün içinde kaç kişiye evet ya da hayır dediğimize dikkat etmek; bu arada iç sesimizden uzak kalmamak. 
*Açıklamalarımızı kısa tutmak.
*Başka önerilerde bulunmak.

Şimdi sıra ikinci adımda.  Artık ‘hayır’ demeyi ‘konforum müsait değil’ diyebilmeyi günlük yaşantımıza sokmamız gerekiyor. Nasıl mı? İşte yolları;
*Cümlemizin başına hayır kelimesini yerleştirmek ve sevecen bir üslupla devamını getirmek.
*Kendimize bir ‘hayır deme’ günü belirlemek. Ona sadık kalmak.
*Kendimizi motive etmek.
*Başlangıçta kendimizi kötü hissetsek de devamda kararlı olmak.
*Zaman zaman bunu tekrarlamak. Ta ki alışana değin.

Yazımın sonunda; zihin ve beden tıbbının dünyadaki en tanınmış ve en büyük liderlerinden birisi olan, Hint asıllı Dr. Deepak Chopra’ya yer vermek en güzeli.

‘’Her şeyi kontrol etmeye ve yönetmeye çalışmaktan vazgeçin. Sürekli “alarmda”; olmanız gerektiğini söyleyen iç sesinize kulak vermeyin. Yeni yollar denemesi için ruhunuza izin verin. Bir şey için elinizden geleni yaptıktan sonrasını dert edinmeyin. Fırsatların karşınıza kendiliğinden çıkmasına izin verin. Kendinize günlük hedefler çizin. Kendinizi huzursuz hissettiğinizde içinizdeki barışın merkezine gidin. Sinirlenmenin boşa giden enerjiden başka bir şey olmadığını unutmayın. Tek bir doğru yoktur. Olayları algılama şeklinizi değiştirin. Kendinizi başkalarının yerine koyun. Böylece daha zor incinir ve incitirsiniz.’’

Daha az incinmek, hayatın renklerini kaçırmadan güzellikleri kucaklamak için; sadece okuyup geçmek olmaz.

Birebir uygulamak adına; bu öğrenilebilen ve öğretilebilen sosyal beceriyi kullanma zamanıdır şimdi. Yaşantımıza yer yer gri bulutları sokan bu davranış bozukluğundan kurtulalım tez elden. Kendi hayatımıza, zamanımıza saygıyla ve sevgiyle yaklaşırken sınırlarımız hep saydam ve bir o kadar da sağlam olsun. Şimdi ‘konforum müsait değil’ diyerek kaçma zamanımız olsun mu?

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

01.05.2014



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...