6 Ocak 2014 Pazartesi

ANTAGONİST DÜŞÜNCELERİMİ SEVİYORUM (1/2)

Yepyeni bir kelime ve derinliğinde düşüncelerimizi alt üst edecek yepyeni bir yasa… Hayata bakışımızı etkileyecek, pozitif enerjimizi korumamızı oldukça kolaylaştıracak bir yöntem olduğu için paylaşmayı istedim.

Antagonizm ve antagonist kurallar.

Antagonizm kelime anlamı olarak zıtlık demek. Antagonist ise engelleyen, karşı çıkan kişi. Ancak amacı  zıt çalışmak yani engellemek değil, aslında fayda sağlıyor bir şekilde.

‘Nasıl yani?’ diye sorduğunuzu, kafanızın karıştığını biliyorum. Ancak faydaları, yaşam şeklimize katacakları öyle değerli ki. Bence bu kadar zahmete, azıcık kafa yorup anlamak için çaba göstermeye değer.

Önce kendi bedenimizden basit bir örnekle başlayalım mı? Çünkü bazı kaslarımız da antagonist. Çiftler halinde çalışan iskelet kaslarımız, göğüs ve sırt adalelerimiz gibi. 
Biri kasılırken diğeri gevşiyor ve hareketimizi bu şekilde sağlıyor. Normalde çalışma prensipleri zıt. Ancak biri diğerini destekliyor. İşte antagonist düşüncelerimiz de böyle.

Felsefe dilinde antagonizm ‘uzlaşmaz çelişki’ şeklinde tanımlanıyor uzmanlarca.  Bu uzmanların başında gelen; aynı zamanda bir eylem filozofu ve bilim adamı olan İtalyan asıllı Stefano E. D’Anna, bakın Antagonizm için ne diyor?

‘’Yolunuza çıkan her zorluğa minnet duyun ve tek antagonistinizin içinizde yattığını fark edin. Tek bir düşman var, o da içinizdedir. Dışarıda ne affedilmesi gereken bir düşman, ne de size zarar verebilecek bir kötülük yoktur. Antagonist sizi geliştiren, mükemmelleştiren ve bütün haline getiren bir enstrümandır. Sizin çok daha yüksek bir sorumluluk seviyesi ve özgürlüğün dünyasına giriş yapmanızı garanti edecek eşsiz bir anahtardır.’’

Her daim arzuladığımız kaliteli yaşamın anahtarlarından bir tanesi daha karşımızda. Tek yapmamız gereken elimize almak, nerede ve nasıl kullanacağımızı öğrenmek ve sonrasında uygulamaya geçmek. Ben meraklardayım bu yolculuk için. Hadi sizler de bana katılın ve yazının sonunda hepimiz elimizde bu şahane anahtarı tutmuş olalım.

Hayatımıza ışıltı katacağınıza inandığımız pek çok hayalimiz ve hedefimiz var. Ancak bunları kucaklamak istediğimiz noktalarda karşımıza engeller çıkıyor. Ya çevremizdekiler, ya da kendi iç sesimiz daha baştan bu işin olmayacağını adeta haykırıyor. Henüz ilk adımı atmadık bile. Neden yapamayacağımızı söylüyor en çok sevdiklerimiz bile? Nereden çıktı ki şimdi bu düşünceler? Neden herkes bize cephe alıyor? Hatta kendi iç sesimiz bile. Hepsi bizim o pembe hayallerimizi yok etmek istiyor sanki.

İşte bizi bir anda arafa sürüklediler. Cesaret ve inançla devam etmekle, vazgeçmek arasındayız. Çoşkumuz azaldı. Enerjimizin o parlak turuncu enerji rengi soldu. Hemen pes mi edeceğiz yoksa tüm engellemelere rağmen kalben inanıp yolumuza devam mı? Her şey biz bağlı. Kendimize olan özgüvene. Cesaret çıtamıza.

Uzmanlar herkesin hayalinin ve hedeflerinin kendi kapasitesi kadar olduğunu belirtiyor. Yani çoğumuz sadece hayal kurarken bile çok büyük şeyler düşleyemiyoruz. O sınırı kendi kendimize biz koyuyoruz. Ve sınırı belirlerken kendimizi, kapasitemizi ne kadar tanıyorsak; sınır çizgimiz orada bitiyor. İçimizdeki cevherden habersiziz oysa. Gün gelir kendimizi anlatmamız gerektiğinde bile iki lafı bir araya getiremeyiz kolay kolay. Öyle değil mi? Şöyle bir düşünün lütfen, kendinizi ne kadar tanıyorsunuz?

Peki ya bilim adamları, pek çok buluşa imza atanlar? Dünyanın ayakta alkışladığı liderler. Onlarında mı hayalleri kısıtlıydı? Elbette değil. Üstelik hayatlarını riske atarak, pek çok kişiyle tartışarak hedeflerinin peşinden gittiler. Ve sonunda kazanan onlar oldu. O halde bizler de yapabiliriz. Evet hem de istediğimiz her şeyi. Yeter ki kalben inanalım ve tüm antagonist seslerle çıtamızı hep daha yükseğe taşıyalım. Doğru bildiğimiz yoldan şaşmadan, hep bir adım ileriye gitmeyi kendimize ilke edinelim. İnanın sonunda kazanan biz olacağız.

Bu konuyla ilgili okuduğum tüm yazılarda hep yabancılardan örnekler vardı. Kalbim ise bizden birini paylaşmaktan yana. Biliyorum ki; yokluklardan güçlü bir ulus haline gelişimizin yegane kaynağı Mustafa Kemal ATATÜRK hepimizin kalbinde saklı. Cesaretine, gencecik yaşına rağmen verdiği kararlara, bu kararların arkasındaki müthiş kalbe ve inanca tüm dünya hala hayran. O zamanın zor şartlarında; düşünce gücünün nasıl mükemmel işlediğini, duyduğu  tüm antagonist seslere rağmen tek tek hayata geçirdiğini biliyor ve bununla gurur duyuyoruz. Atamız bir hayalden dünyanın en güzel ülkesini, en sevgi dolu milletini yarattı. Bir kere bile ‘’olmaz yapamayız’’ demedi. O büyük hayali ile bir ulusu arkasından sürükledi, aydınlık yarınlara çıkarmak adına. Ve başardı. Böylesi güzel bir örneğimiz var bizim. Her düşüncesi aydınlık, her girişimi yolumuzu açan. Bizler de onun çocukları olarak neden hayal edip yapmayalım ki? (yapmamız gerekenler ve devamı 2/2 ‘de )

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ


26.11.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...