2 Aralık 2013 Pazartesi

LOGODRAMA CESARET İSTER, VAR MISINIZ?

Victor E. Frankl’ ın hayatından ve yaptıklarından ‘’Acıyı Mutluluğa Çeviren İsim’’ başlıklı yazımda daha önce bahsetmiştim. Hani Hitlerin ölüm kamplarında yıllarca tutuklu olarak kalan, sevdiklerini orada kaybeden Viyanalı doktor. Acıyı, sabrı ve düşünceleriyle yoğurup mutluluğu yakalayan nöroloji ve psikoloji profesörü. Aynı zamanda LOGOTERAPİ’nin kurucusu.

Onu ve hayata bakışını daha iyi anlayabilmek adına; kendi imzasını taşıyan ‘’İnsanın Anlam Arayışı’’ isimli  kitabını neredeyse satır satır okudum. Ve her bir cümlede hayata bakışımızın nasıl olduğunu sorgulamaktan geri duramadım.

Not aldığım pek çok bölüm var. İşte şimdi bahsedeceğim LOGODRAMA yöntemi de bunlardan bir tanesi. Önce satır aralarında gezinelim ve yöntemi anlamaya çalışalım.

Hayatımızı ve yaptıklarımızı sorgulamak adına elimizde yepyeni bir fırsat daha. 
Yaşamımız, sıkıntılarımız hakkında düşünme zamanı şimdi. Ve hatta tabirimi mazur görün pireyi deve yapmalarımız hakkında da. Her daim yetersiz kalan şükürlerimiz içinse daha fazla geç kalmayalım derim ben. İnanın bana yazımın sonunda, kendi hayatınıza ve eğer varsa yaşamınızdaki sorunlara daha farklı bir gözle bakacaksınız.
Ancak bu yöntemi denemek, kendi hayatımıza uyarlamak biraz cesaret gerektiriyor. Neden mi? Çünkü bir AN için durup hayatınıza dışardan bakmanız ve yaşadıklarınızla; varsa acılarınızla kederlerinizle yüzleşmeniz lazım.

Eğer onları sandığınızın en dip bölümlerine atmışsanız; üstelik, üstüne kilitler vurduğunuz sandığı her açışınızda karşınıza çıkacak diye korkuyorsanız vay halinize. Unutmayalım ki böyle davranmak size sadece olduğunuz yerde kürek çektirir o kadar. Bir adım ileriye gitmeniz, hayal kurup onları canlandırmanız neredeyse imkansız. Belki siz de farkındasınız tüm olanların. Belki de hiç yokmuş gibi davranıyorsunuz kendi kendinizi kandırarak.

Peki ama nereye kadar? İç sesiniz bir gün çığlık çığlığa bağırdığında vakit çok geç olabilir. Öyle değil mi?  Daha fazla ertelemeden, hemen şimdi kurtulmak, cesurca yüzleşmek en güzeli. Evet canınız bir kez daha yanacak hem de çok yanacak ama o kadar. Sırtınızda yıllardır taşıdığınız yüklerden  kurtulacaksınız sonunda. Yeter ki buna inanın hem de tüm kalbinizle.

Yöntemi doktor Frankl’in verdiği örnekle daha sadeleştirerek aktarmaya çalışacağım. 
Örneğimize konuk olan kişinin hayatı gerçekten de çok zorlu bir yokuş. Kendisi otuz yaşlarında gencecik bir anne. İki erkek çocuğu olmuş. Bir tanesini henüz 11 yaşındayken kaybetmiş. Diğeri ise çocuk felcinden ötürü tekerlekli sandalyeye mahkum. Yaşamı tek başına göğüsleyen kadın, çektiği acılarla mücadele etmekten dolayı yorgundur. Kendisine çıkış noktaları ararken çeşitli terapi gruplarından ve doktorlardan yardım alır. Ancak gün gelip hayatın öyle çaresiz bir noktasında tıkanıp kalır ki. İşte o çaresizlik anında, hem kendi hem de engelli oğlunun yaşamına son vermeye karar verir. Ancak ne olur dersiniz? Kadının engelli oğlu bu keskin karara karşı çıkar. Yaşamını çok sevdiğini, ölmek istemediğini adeta haykırarak dile getirir.

İşte tam da bu noktada devreye giren Doktor Frankl, o zamana değin doktorların yapamadığını yapıp kadının hayatında bir logodrama yaratır. Ondan bir an için 80 yaşında, ölüm döşeğinde bir kadın olduğunu hayal etmesini ister. Çocuksuz ancak mali başarılarla dolu bir yaşamı olduğunu da. Sonra da neler hissettiğini sorar kendisine. Hiç evlenmemiş, çocuksuz ancak başarılı bir iş kadını olarak yaşlanmaktan mutlu mudur? Kadının cevabı hayli ilginçtir, ancak elbette Doktor Frankl’in beklediği yanıttır. Çünkü kadın; gerek iş gerekse sosyal yaşamını dolu dolu yaşadığını, ancak elindeki yüklü maddi birikime rağmen, geldiği noktada kendisini mutlu hissetmediğini itiraf eder. Bunun üzerine doktor Frankl, kadına nasıl bir hayatı arzu ettiğini sorar. Gerçek yaşamıyla o ANda yüzleşen kadının cevabı zorlu hayatına bakışını bir anda değiştirir. ‘’Çocuklarım olsun istedim. Evet oldu. Birini kaybettim, acım hala devam ediyor, üstelik diğer oğlum da engelli ve bana muhtaç. Ancak o benim oğlum. Ben onun için elimden geleni fazlasıyla yaptım. Ondan hayatı seven, çok güzel bir insan yarattım. Yaşamım asla bir başarısızlık değil, kendi adıma huzurluyum.’’

İşte burada yapılan hayatın o kısır döngüsü ve çaresizliği içindeyken; sanki ölüm döşeğindeymiş gibi geri dönüp yaşama bakmak ve yaptıklarına, hayatına bir ANLAM yüklemek. Kadın da bu logodrama yöntemiyle bunu açık olarak görür. Aynı zamanda çocuk yaşta kaybettiği oğlunun ki kısa bir yaşamın bile çoşku ve sevgi açısından zengin; üstelik 80 yıl süren bir yaşamdan daha ANLAMLI olabileceğini anlar.

Bence çok çarpıcı bir örnek. Hayatımızın anlamını kavramak ve her şart altında yaşama sımsıkı sarılmak adına. Sizce de öyle değil mi?

Hayatımızın akışı büyük ölçüde bizim elimizde. Yeri gelip unutarak, yeri gelip elimizde kalanların değerine değer katarak yaşama asılmak gerekiyor. 

Tıpkı ünlü şair Nâzım Hikmet’in dediği gibi.

‘’Gitmek sadece bir eylemdir. Unutmak ise kocaman bir devrim’’

Gelin bizler de bu devrimi yapacak kadar cesaretli olalım. Dünün endişelerini, yüreğimizi kavuran acılarını bir yana bırakırken, o acılardan da bir ANLAM yaratalım.
Oysa ki çoğumuz ne yapıyoruz? Unutulması gerekli pek çok şeyi unutmak ve hatta affetmek yerine sırtımızda taşıyoruz. İnatla unutmak istemiyoruz. Belki de kendimize acı çektirerek yaşamın anlamını sorguladığımızı sanıyoruz. Ama bu arada yüreğimizi kan revan içinde bıraktığımızı, yaşamla aramızdaki ipleri birer birer kestiğimizi fark edemiyoruz.

Bakın Halil CİBRAN ‘ın dizelerine.

‘’Zihnimiz bir süngerdir,  yüreğimizse bir nehir.
Çoğumuzun akmak yerine, sünger gibi emmeyi seçmesi ne garip!’’

Tam tersine yaşamın anlamını sorgulamanın yolu belki de kendi logodramamızı yaratıp; yaşamın yoğun trafiğinde bir AN için soluklanmadan geçiyordur. Ne dersiniz? Yaratacağımız en hafif logodrama bile farkındalığımızı artırarak, hayata bakışımızı değiştirebilir. Üstelik uygulaması zor da değil. Biraz hayal gücü yeter de artar bile. Öyle değil mi? Sonuçta şükürlerle yeni güne gülümsemek varken, ne olur fazla geç kalmayalım. Denemekten, biraz cesaret biraz da özveri göstermekten kaçınmayalım.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

05.11.2013

NOT: Victor E. Frankl’ın hayatını ve yaptıklarını yeniden hatırlamak isteyenler için; http://belgineryavuz.blogspot.com/2013/05/aciyi-mutluluga-ceviren-isim.html



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...