8 Ekim 2013 Salı

ENDİŞE ETMEKTEN YORULDUM – OSHO’nun DOĞRULAMA KURALI (3/3)

Gün içinde beynimizden geçen düşünce sayısı kaç dersiniz? Yapılan araştırmalara göre bu rakam yaklaşık 50.000′den fazlaymış. Düşünsenize ne kadar yoğun  bir düşünce bombardımanı içindeyiz. Bu durumda hangi birini kontrol edebilir ki insan? Birini tutsa diğeri kaçar misali. Üstelik bunların hepsini olumluya çevirmek imkansız zaten. Ama artık hepimizin bildiği bir şey var ki;  duygularımızın rotası elimizin altında olursa düşüncelerimizin farkındalığı daha kolaylaşıyor. Çünkü duygularımız düşüncelerimizi yaratıyor.

İsterseniz biraz açalım bu konuyu. Beraberce öğrenelim. Herhangi bir konu hakkında düşünürken aynı zamanda bir şeyler de hissediyoruz. Ve aslında neredeyse bu durumun %95  kadarlık bir kısmı bilinçaltımızda gerçekleşiyor. Yani bizim farkındalığımızın dışında.

Duygularımızı ne kadar bastırır ve yok sayarsak mutsuzluğa o kadar çok davetiye çıkarıyoruz aslında. Elimizi acıtan o kalem misali sımsıkı tutmaya devam ettikçe, artık varlığı bizden bir parça gibi oluyor zamanla. Ve biz farkına varamadan o acılardan, hayal kırıklıklarından kendimize bir duvar örüyoruz. Onlara tutunuyoruz. Başımızı kuma gömüp var olan duygulardan kaçmak da çözüm değil. Çünkü her kaçışta  daha çok sinyali bilinçaltımıza yolluyoruz. Sırf bu yüzden yaşadığı şehirden kaçan, seyahate çıkan ne çok kişi var, öyle değil mi? Hatta belki siz, belki biz onlardan bir tanesiyiz. Ama sonuç aynı kalıyor maalesef. Çünkü yer değiştirmek, o duyguyu yok saymak nafile.  Bir süre sonra o duvarın arkasındaki yoğun baskı demetinin altında hem ruhsal hem de fiziksel rahatsızlıklar kendini göstermeye başlıyor.

Bakın dünya genelinde yapılan araştırma örnekleri hayli çarpıcı. Bedendeki ağrıların, sürekli hissedilen yorgunluğun, mide düğümlenmelerinin ana sebebi bu bastırılan duygularımız. Depresyon, endişe ve psikolojik çöküntü gibi ruhsal hastalıkların ise baş tetikleyicisi.

İskoçya’da Aberdeen Üniversitesi’nde bu anlamda bir grup kadınla bir çalışma yapılmış. Ve hepsine duygu yüklü görüntülerden oluşan klipler izlettirilmiş.  Sonuç kızgınlıklarını bastıran kadınların daha da kızgın bir ruh haline bürünmeleri. Üstelik bastırılan her duygu beynimizde ciddi sonuçlar yaratıyor, hasarlar oluşturuyor. Ancak duyguları hissettiğimiz anda açığa çıkarmak da çözüm değil. Yani kızgınken bağırıp çağırmak, birisiyle paylaşmak, ortam değiştirmek, belki de ağlamak. Bunların bizi geçici olarak rahatlattığını asla unutmamak gerekiyor. Derindekiler yerinde durup kök saldıkça işimiz gerçekten zor.

Peki ne yapacağız? Tam bir kıskaçtayız sanki. Üstelik devasa duygu duvarımızın arkasında kaldık. Kendimizi daha çok yalnız hissediyoruz. Ve endişeler, kaygılar kapımızı çoktan aşındırmaya başladı. Hatta bizden izinsiz, tuğlalarımızı kırıp içeriye atlayanlar var. Yani önlem alma zamanı sinyallerini çoktan verdi. Her şey bize bağlı. Ya bu duvarın arkasında hayata küsüp yaşamayı seçeceğiz ya da her şeyi durdurma cesaretini gösterip özgürce yaşamın ışıltısını kucaklayacağız.  

Eğer Sedona Yöntemini kullanmaya karar verirsek, daha başladığımız ilk anlardan itibaren; farkında olduğumuz duyguları serbest bırakıyoruz. Dolayısıyla bilinçaltımız aşırı derecede dolmuyor. Farkındalık rotasını elimizde kolayca tutmayı öğrendikçe bizi baskılayan bu hantal yapıdan kurtuluyor ve hafifliyoruz. Kısacası özgürleşiyoruz.

Diğer yöntem ise; sözlerine hayran olduğumu her defasında dile getirdiğim ünlü Hintli düşünür Osho’nun Doğrulama Kuralı. Temelde aynı düşünce var. Nasıl çalıştığını ünlü düşünürün satırlarıyla paylaşmak istiyorum;

‘’İçinden bir şeyi derinlemesine bütün ve mutlak olarak doğruladığında o GERÇEK olmaya başlar. Bu amaçla; OLUMSUZ olanı doğrulamayı bırakıp, OLUMLU olanı doğrulamaya başlayın. Birkaç hafta içinde elinizde nasıl bir sihirli değnek tuttuğunuza şaşıracaksınız. Örneğin; kolay üzülen biriyseniz, gece uyumadan önce yirmi kere, kendi kendinize sessiz ve derinden, ancak kendinizin duyabilecek kadar yüksek bir sesle; ‘Mutlu olduğunuzu, bunun gerçekleşeceğini, artık son üzüntüyü yaşadığınızı’ tekrarlayarak uykuya dalın. Sabah uyandığınızda, daha gözlerinizi açmadan aynı sözcükleri yirmi kere daha tekrarlayın. Görün bakın, gününüz nasıl değişiyor. Yedi gün içinde bir şeyi doğrulayıp, onun sonucunu görmüş olacaksınız. Sonra yavaş yavaş olumsuz olan her şeyden sırayla kurtulun. Her hafta olumsuz bir şey seçip ondan kurtulun. Bir tane de olumlu bir şey seçip, onu özümseyin. Önce olumsuzlardan başlayın, sonra olumluya geçin. Ama sonunda olumluyu da bırakın. Çünkü olumlu düşünce de olsa hala bir düşüncedir. Sıfır düşünceye, düşüncesizliğe geçin; işte o zaman istedikleriniz kolayca gerçekleşecektir.‘’

İşte önümüzde değerli ve geçerli iki yöntem var. Hangi yöntemi kullanacağınız tamamen size kalmış. Ben  her ikisinin ışığından yararlanmaktan, kendi mantık süzgecimizden geçirmekten ve kendimize en uygun hali yaratmaktan yanayım. Çünkü önemli olan bunu kendi hayatımızda uygulamaya koyabilmek ve elbette endişelerden bir an önce kurtulmak. Evet başlarda zorlanacağız, koşar adım yürümek yerine; belki de bir bebek gibi emekleyeceğiz; ama olsun. Kendimize, azmimize güvenmemiz gerek. Haydi gelin ilk adımı beraberce atalım. Çünkü denemeden, çalışmadan yani o ilk adımı atmadan ne sonuç alacağımızı bilemeyiz.

''Üzüntülüyseniz, geçmişte yaşıyorsunuzdur. Endişeliyseniz, gelecekte yaşıyorsunuzdur. Huzur içindeyseniz 'ŞİMDİ'desiniz.'' der ünlü Çin filozofu Lao Tzu.

Sonuçta endişelerden arındıkça, ŞİMDİNİN VE ANLARIN farkına vardıkça; hayata ve birbirimize bakışımız daha da güzelleşecek. Yüreğimizde endişenin en ufak bir izi bile kalmayacak. Ve hepimiz var olan enerjimizi; aşkla baktığımız her yeni günde, sevgiyi huzuru hissettiğimiz her anımızda; dolu dolu hissedip paylaşacağız. BİRken BİN olacağız.  

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

19.09.2013

NOT: Yararlandığım kaynaklar: http://sedonayontemi.com/ ve "Sedona Yöntemiyle Serbest Bırakmanın Mucizesi" kitabı.

1 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...