28 Temmuz 2013 Pazar

BİR ÇEŞME AŞIĞINDAN…


Çeşme’yi bir İstanbul’lu olarak anlatmak; havasını, suyunu, rüzgarını, denizini bir İstanbul’lu olarak dile getirmek bence bir ayrıcalık…

Ünlü yazar Zülfü Livaneli ''Serenad'' isimli son romanında bakın Ege’den nasıl söz eder? ‘’Zeytin, kekik, fesleğen, şarap diyarı Ege’nin inkar edilmez bir büyüsü vardı, insanı hemen içine alıveriyordu.’’ İşte bu nedenle Çeşme;  masmavi deniziyle, rüzgarıyla ve her gittiğinizde sizi içine çeken  mis gibi havasıyla Ege’nin incisi ve çok özel bir tatil beldesi.

Tüm bunlara bir de havadaki yoğun deniz kokusu eklenince bedeniniz çarpılmış, ruhunuz adeta esir alınmış gibi olur.

Dinginliğin ve bitmek bilmeyen huzurun yanında öyle çoşkulu bir enerjiyle sarıp sarmalanırsınız ki, kendinizi ayrıcalıklı ve çok şanslı hissedersiniz. Bu nedenle Çeşme’yi sevmemek olmaz, Çeşme’ye aşık olmamak elde değildir.

Çeşme’de sabah güneşiyle uyanmak, insanların uyanışlarına, işlerine başlayışlarına tanıklık etmek, kahvaltı sonrası sahilinde yürümek;  Aya Yorgi 
Koyu’ndaki turkuaz rengi denizinde kulaç atmak, ayaklarınızın altındaki  sapsarı kumlara basarak denizin içinde yürümek, dalmak çıkmak, bir çocuk edası ile denizle bütünleşmek çok keyiflidir. Çeşme denizinin bu güzel etkisini anlatmak için gelin yine büyük usta Zülfü Livaneli’nin ''Serenad'' kitabından minicik bir alıntı yapalım. ‘’Su o kadar hoş bir biçimde sarıp sarmalıyordu ki beni, her kulaçta hışırdayan ipeklere dokunur gibi oluyordum.’’ İşte Çeşme denizinde kulaç atarken benim hissettiklerim de buna benzer şeyler.

Sürekli esen rüzgarı ile yazın ve güneşin yakıcı sıcaklığını daha az hissedersiniz buralarda. Rüzgar öyle bir eser ki Çeşme’de; en sıcak yaz aylarında bile ürpertiniz geçmez bir türlü, üşümeniz de. Hele hele sezon başlarında, hava ve deniz kavurucu sıcaktan nasibini almamışken; denizin serin sularında yüzerken ya da dışarıya hemen çıktığınız o teninizin henüz ıslak olduğu anlarda, için için ürperdiğinizi  hissetmeniz mümkün. Bir adım ötenizde güneşin ihtişamlı sıcaklığı olduğu halde rüzgarın soğukluğunu teninizde hisseder ve yaz ortasında üşürsünüz. Bu nasıl da yaman bir yanılsamadır.

Akşam üstleri sahil boyunca yapılan yürüyüşlerde denizin mavi tonlarına güneşin batışındaki kızıllık eşlik ederken; sakız kokuları saklambaç oynamaya hazırdır adeta, köşe başlarında.

Akşam yemeği sonrası yenilen dondurmaların lezzeti bir başkadır Çeşme’de. 
Evet sakızlı dondurması çok meşhurdur ama, karadutlu dondurması ve iri karadut parçalarının ağzınızda bıraktığı eşsiz lezzeti başka hiçbir yerde bulamazsınız kolay kolay.

Çeşme bir alışkanlık, Çeşme’de olmak bir ayrıcalık, Çeşme’de tatil yapmak kendini çok özel hissetmektir.  Masmavi denizin yeşille harmanlandığı koyları uzaktan seyretmek bile ayrı bir tat ve huzur verir insana. Hele hele o koylarda denizle buluştuysanız değmeyin keyfinize.

Rüzgar ruhunuzun yelkenlerine her çarptığında, içinize dolan mis gibi esinti sizi pembe bulutlara çıkarmaya, içinize yaşama sevinci ve heyecanı aşılamaya yeter de artar. Tüm sıkıntılarınız gerilerde kalır, içiniz kıpır kıpırdır. Yürürken, yüzerken, güneşlenirken, bir kafe’de oturmuş dinlenirken, gelen geçeni seyrederken içinizde dinginlik, kalbinizde sevgi ve aşk vardır yalnızca.

Çeşme aşkı en çok çağıran yerlerden birisidir belki de. Aşkı ve sevgiyi doya doya yaşayacağınız sır dolu köşeleri, kendine has sokakları ile bir güzellikler beldesi...

Geceleri yıldızlar şıkır şıkırdır burada, ay bir başka parlar geceye inat yaparcasına.

Sapsarı ve mis kokulu limonu, tadını ve lezzetini tartışmasız kabul edeceğiniz körpecik enginarları, yeşilin her tonundan değişik lezzetleri içinde barındıran taptaze yeşillikleri, hafif acı olmasına rağmen salatalara zevkle eşlik eden beyaz soğanı, kahve tutkunları için sakızlı Türk kahvesi, ne türlü pişirirseniz pişirin asla hayır diyemeyeceğiniz ahtapotu, birbirinden lezzetli balıkları,… şu anda aklıma gelenler ve daha neler neler.

Hazır Çeşme’nin meşhur rüzgarından söz ediyoruz gelin Haşmet Babaoğlu’nun sözlerine kulak verelim. 

‘’Ne zaman Çeşme’ye gelsem şu gerçekle bir daha yüzleşirim; Rüzgar burada ‘’hava akımı ‘’ falan değil, basbağı elle tutulur, kavranır, kucaklanır, kaçırılır, dövüşülür, sevişilir, hatta gözle görünür bir şeydir!’’ Hani şarkının bir yerinde rüzgara ‘’ yabancısın buralara, nerelerden geliyorsun, otur dinlen başucumda, belli ki yorulmuşsun’’ denir ya… Burada durum başka! Burada ‘’yabancı’’ olan biziz, rüzgar Çeşme’li! ‘’

Denizini, kokusunu, havasını, yaşayanlarını, sıcaklığını sevdiğim İzmir'e ve güzeller güzeli Çeşme'ye selam olsun...

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

21.06.2011 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...