14 Mayıs 2013 Salı

PENTİMENTO SADECE RESİMLERDE KALSIN


İçinde başka anlamlar taşıyan, girift ve değişik kelimeleri seviyorum ben. Anlamlarını öğrenmeyi ve üzerlerinde düşünmeyi de…

İşte PENTİMENTO’ da böylesi kelimelerden bir tanesi benim için.

Ben bu ilginç kelimeyle ilk defa  Ayşe Kulin’in ‘Füreya’ isimli romanında tanışıp not almıştım. Çok sevdiğim İtalyanca kelimelerden bir tanesi ve resim sanatıyla ilgili. Aslında resimle çok ilgili olmadığım için, bana hem telaffuz hem de anlam bakımından ilginç gelmişti. Elbette beni ilgilendiren kısmı anlamıydı.

Resimle haşır neşir olanlar Pentimentoyu yakinen bilirler. Şöyle tarif ediliyor konuya hakim olanlar tarafından; ‘’Resimdeki boyanın yıllar sonra uçup gittiğinde onun altındaki ilk eskizlerin görülmesi olayı.’’ Yani bir yağlı boya tablo kazındığında, kimi kez altından çıkabilen, ikinci hatta üçüncü kat resim. Bir anlamda ressam resmini yaparken bir bölümden pişman olabiliyor ve üzerini başka renklerle ya da desenlerle örtüyor. İşte yağlıboya resimde ressamın üstünü örterek yok ettiği bu bölüm veya ayrıntının sonraki yıllarda yeniden belirmesi hali de bu kelimeyle hayat buluyor. Aradan yıllar belki de asırlar geçmiş ve çoktan unutulmuş bir detay, adeta saklandığı yerden gün yüzüne çıkıyor. Orijinal resme aşina olanları şaşırtıyor ve düşündürüyor elbette.

Uzmanlar, özellikle  Flemenk resimlerinde bu duruma daha sık rastlandığını; çünkü onların ince boyalar kullandığını ve zamanla bu boyaların saydamlaşarak altta kapatılan bölümleri ortaya çıkardığını belirtiyor.

Kendi duygu ve düşüncelerinizi bastırıp, karakterinizi adeta hapsedip kendi kişiliğinize bunu yaptığınızı düşünsenize. Ne büyük yanılgılara iter insanı. Ve öyle bir hale gelir ki zaman içinde siz bile unutursunuz gerçek kişiliğinizi. Kırk kat örtüler ardındaki gerçek kimliğiniz acı içinde haykırırken içinizde, siz iç sesinizi bastırıp ‘mış’ gibi yaparsınız adeta. Yani hayatı ‘mış’ gibi oynarsınız. Neden mi? Çünkü başkaları hakkınızda hep iyi ve güzel düşünsün istersiniz. Her anlamda mükemmel olmayı hedeflersiniz. Yani  kendiniz için değil, başkaları için yaşarsınız. Elinizdeki o en kıymetli hazineyi çar çur edersiniz tabiri yerindeyse.

Ya da gözlerinize pentimento çeker, karşınızdaki kişiyi gözünüzde kendi istediğiniz gibi görürsünüz, sevgisini de. Beklentileriniz haliyle o ölçüde fazlalaşır. Pekiyi bu durum hem size hem de sevdiklerinize hayatı çekilmez hale getirmez mi? Elbette getirir. Bir süre sonra ilişki ilişki olmaktan çıkar. O sımsıcak sevgi yerini nefret ve kin gibi olumsuz duygulara bırakır.

Pentimento bir anlamda pişmanlık da kokar. Yaptığından pişmanlık duyup, üstünü örtme yani yok sayma çabası. Son pişmanlığın kimseye faydası yol elbette, gün gelip su yüzüne çıktığında pişmanlığa sebep olan her ne ise kabul etmekten yüzleşmekten öte. Hayat akıp giderken geçmişin izlerinde saklanıp kalmaktan ve detaylarda boğulup ana hatları kaçırmaktansa, bütüne odaklanmak asıl olanı.

Amerikalı ünlü kadın yazarlardan Lillian Hellman bakın pentimentoyu nasıl anlatıyor bizlere. 1973 de yazdığı anı kitabından ve karakterlerden bahsederken yer vermiş satırlarında;

"Tual üzerinde yıllanmış boya, eskidikçe bazen saydamlaşır. Böyle olunca, özgün çizgileri görmek olasıdır. Bir kadın giysisi ardında bir ağaç görülür; bir çocuk yiter, bir köpek gözlenir; koca bir tekne artık açık denizde yüzmez. Buna pentimento denir, ressam pişmanlık duymuştur, caymıştır ya da şöyle diyelim, eski kavram, yerini yeni bir düşün aldı mı, görmenin ve de bir daha görmenin bir yolu oluverir. Bu kitaptaki kişiler için söylemek istediğim de budur. Boya artık eskimiş; ben de, bir zamanlar bencileyin ne vardı, şimdi ne var, onu görmek istedim."

Hayat her türlü rengiyle, güzellikleri ve arasındaki tezatlıklarıyla ÇEKİCİ aslında. Sevmediğimiz, gözümüze batan birkaç detay varsa da bırakalım onlar yerli yerinde kalsın. Ve gelin pentimentoyu sadece resimlerde bulalım. Ardındaki ikinci ya da üçüncü katı gördüğümüzde yaşayacağımız şaşkınlık sadece o resim tuvalinde, ressamın duygularında saklı kalsın. Bunu hayata taşımak, önce kendimize sonra da sevdiklerimize yapacağımız en büyük kötülük olur bence. Ne dersiniz haksız mıyım? Yaptıklarımızın arkasında cesurca durup sahiplenmek yaşamın gereği. Hayat bizim hayatımız sevabıyla günahıyla. Pişmanlıklarımızın vebalini başkalarına yükleyip, sızlanacağımıza; geçmişi geçmişte bırakıp bugüne bakmak en güzeli. Üstelik yaşamın hakkını verebilmek için her zaman net ve belirgin olmakta fayda var. Nasılsak öyle görünelim, öyle davranalım, sadece kendimiz olalım. Sevgimizi, davranışlarımızı, duygu ve düşüncelerimizi açıkça ifade etmek bize her zaman artı bir kazandırır, lütfen unutmayalım.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

20.04.2013




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...