Ama önce gelin bu
kelimeyle karşılaştığım; hatta geçenlerde ‘huzur’ konulu radyo sohbetimde de
paylaştığım, mini öyküyü beraberce hatırlayalım.
‘Günlerden bir gün, Afrika’da çalışan bir antropolog bir
kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir. Oyun basittir. Çocukları
belirli bir yerde yan yana sıraya dizer ve açıklar. ‘Herkes karşıdaki ağaca
kadar tüm gücüyle koşacak ve ağaca ilk ulaşan birinciliği kapacak. Ödülü ise
yine o ağacın altındaki güzel meyveleri yemek olacak.’
Çocuklar oyuna hazır
olunca, antropolog oyunu başlatır. İşte o ANda
bütün çocuklar el ele tutuşur ve beraberce koşarlar. Hedef gösterilen ağacın
altına beraber varırlar ve hep beraber meyveleri yemeye başlarlar. Antropolog şaşırır
ve çocuklara neden böyle yaptıklarını sorar. Aldığı cevap hayli manidardır; “Biz
“UBUNTU” yaptık: Yarışsaydık, aramızdan sadece bir kişi yarışı kazanacak ve
birinci olacaktı. Nasıl olur da diğerleri mutsuzken yarışı kazanan bir kişi
ödül meyveyi yiyebilir? Oysa biz ubuntu yaparak hepimiz yedik.” UBUNTU; bizim
dilimizde “BEN, BİZ OLDUĞUMUZ ZAMAN ‘BEN’İM” demek. ‘
İşte BEN yerine BİZ
diyebilmenin ne güzel bir örneğidir bize verilen, hem de çocuklar tarafından. Üzerinde
durmaya, biraz kafa yormaya değmez mi sizce de?
Şimdi gelin bu güzel
kelimeyi ve ardındaki derin felsefeyi biraz daha yakından satırlara dökelim.
Ubuntu aslında klasik
bir Afrika anlayışı olarak karşımıza çıkıyor. Kelime karşılığı ‘insanlık’. Kökeni
Güney Afrika’daki Bantu dilinden geliyor. İnsanların ilişkilerine odaklanan
hümanist bir felsefe. Başkalarına karşı merhametli, şefkatli, iyiliksever olmak
gibi insani değerleri esas kabul ediyor.
"Ben, ben olduğum
için sen, sensin" sloganı üzerinde şekil alıyor.
Bakın Nobel barış ödüllü
Güney Afrikalı Desmont Tutu, bu kelimeyi nasıl özetliyor;
“Ubuntu'ya inanan bir
insan diğerlerine açıktır. Diğerlerine olumludur. Diğerleri iyi ve yetenekli
olduğunda tehdit altında hissetmez. Onun daha büyük bir bütünün parçası
olduğunu bilmekten gelen bir özgüveni vardır. Ve diğerleri aşağılandığında,
küçük düştüğünde, zulme uğradığında ya da ezildiğinde kendini de aşağılanmış
hisseder."
Bu güzel felsefe; 2004
yılında yönetmen John Boorman'ın çevirdiği ‘’ In My Country’’ filminin de ana
konusu. Film Güney Afrika, İngiltere ve İrlanda ortak yapımı olup, ülkemizde ‘Benim Ülkem’ ismiyle gösterildi. Belki
hatırlayanlar vardır aranızda. 1996 yılında Güney Afrika’ da yaşananları,
insanların hayatın zorlu mücadelesi karşısında verdikleri sınavı anlatır.
İsterseniz biraz daha
açıklayıcı olması adına gelin Güney Afrika’daki resmi bir evrakta yer alan
açıklamayı paylaşalım;
“Her bireyin insanlığı
ideal olarak, onun diğerleriyle ilişkisinde ifade bulur. Ubuntu, insan ancak
başka insanlar aracılığıyla insan olur, demektir. Aynı zamanda her yurttaşın
bireysel ve toplumsal refahın arttırılması için Ubuntu, insanların birbirlerine
bağlılıklarına odaklanan insancıl bir felsefedir.’
Aslında bu güzel felsefe
dünyanın pek çok yerinde, pek çok gelenekte yer buluyor.
Bizim güzel ülkemizde
de var fazlasıyla. Zaman içinde unuttuğumuzdan dem vuruyoruz biliyorum. Ama ben
çocuklarımıza kendi davranışlarımızla örnek olmamızın ve yaşatmamızın önemli
olduğunu düşünüyorum.
Gerçekte yapmamız
gerekenler öylesine basit ki. Yeter ki gönül gözüyle ve sevgiyle bakmasını
bilelim hayata, etrafımıza. Sadece kendimizi değil, çevremizdekilerin de iyilik
ve mutluluğunu gözetme halini yaşatalım bir anlamda. Hani benim sıklıkla dile
getirdiğim; karşımızdaki insana KIYMETLİ olduğunu hissettirme durumu. Ama
öncesinde empati yaparak onu, düşüncesini anlamaya çalışmamız gerekli elbette. Karşımızdaki
üzgünken, sıkıntı içindeyken biz nasıl mutlu olabiliriz ki?
Düşünsenize paylaşmak, o
tadı almak nasıl güzel bir mutluluktur. Kalbimizde o naif sıcaklığı hissederiz,
yüzümüze kocaman tebessümler yer ederken. İşte bu bakış açısı ile hayatın
getirdiklerini paylaşalım. Var olan tüm güzelliklerin tadına BERABERCE varalım,
olmaz mı? Şimdi bir daha sormak isterim bunu başarmak çok mu zor dersiniz?
Bence değil, asıl olan doğayı, insanları, tüm canlıları sevmek; saygıyla
yaklaşmak ve empati yapabilmek. Kısacası ubuntu yapmayı unutmamak, o kadar.
Gelin son sözlerimizi
empatiye ve Amerikalı psikolog ve danışman Daniel Goleman’ a verelim. Kendisi aynı
zamanda duygusal zekayla ilgili yazdığı kitapları ve sayısız makalesi ile ün
kazanmış bir yazar. Şöyle der satırlarında;
''Günümüz
psikolojisinde, "empati" sözcüğü üç ayrı anlamda kullanılmaktadır:
Öteki kişinin hislerini bilmek; o kişinin hissettiği şeyi hissetmek; ve
ötekinin sıkıntısına şefkatle karşılık vermek. Bu üç empati çeşidi 1-2-3
şeklinde bir ardışıklık betimler: Seni fark ediyorum, duygunu paylaşıyorum ve
bu yüzden sana yardım etmek için harekete geçiyorum.''
O kadar güzel ve hassas
ki satırlar, bana söz düşmez daha…
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
18.04.2013