24 Kasım 2012 Cumartesi

SARININ MUHTEŞEM LEZZETİ


Kasım ayı pek çok ayrılıkların, hüzünlerin habercisi nedense…

Bizlere böyle düşündüren sararmış yapraklar belki de…

Yol boyu yürürken ayaklarımıza çarpan, bir zamanlar yemyeşil bir ağaç dalında güneşle parıldarken, şimdi yok olmaya mahkum…

Sıcak yaz günlerini, güneşi, masmavi denizi çok sevdiğim için olsa gerek, sonbahar geldiğinde içimi ister istemez bir hüzün kaplıyor. Belki de yaz mevsimine, güneşe veda ettiğimizi düşünüp; sıcaktan soğuya geçerken ruhumuzu zorlayan karanlık sabahların içimizdeki tebessümleri örten puslu zamanlarını pek sevemediğim için…

Ama biliyorum ki her mevsim bir başka güzel, içinde barındırdıklarıyla bir başka özel. 
Ve bizler o nedenle her yeni mevsime, her yeni aya tebessümlerle hoş geldin deyip kucaklıyoruz. İşte Kasım da böylesi aylardan biri benim için. Sararan yapraklar hüznü çağırırken belli belirsiz, karanlık sabahlar bir daha gelmeyecekmiş izlemini veren güneşi özletirken içimizdeki diğer özlemlerle beraber; çıka gelir o muhteşem sarı lezzet.



AYVA…

AŞKın  MUTLULUğun ve BEREKETin simgesi…

Bir çok tarihçiye göre, Adem ve Havva’nın cennet bahçesinde yedikleri yasak meyve olarak kabul ediliyor. 

Rengi, tadı, kokusu ile kış aylarına doğan bir güneş gibi. Bence kış aylarının en özel meyvesi.

Çekirdeği, yaprağı, kabukları ve meyvesi ile pek çok alanda kullanılabilen ayvanın seçimi ise biraz tecrübe işi sanırım. Hakiki ekmek ayvasına denk geldiğimizde keyifle yediğimiz ayvanın, susuz olanına denk gelinirse insanı yerken ve yutarken epeyce zorlayabiliyor. Tam bu noktada gelin şu satırlara kulak verelim ve azıcık tebessüm edelim…

‘’Bir söylentiye göre; doğadaki bütün bitkiler kendi özelliklerini ünlü bilgin Lokman hekime anlatırlar ve Lokman hekim de bitkilerden aldığı bu sırları ilaç yapımında kullanarak şifa dağıtırmış. Günlerden bir gün padişahın kızı hastalanmış, hekimler çaresiz kalmış. Padişah Lokman hekimden kızını tedavi etmesini istemiş. Lokman hekim uğraşmış, didinmiş ama hastalığa bir çare bulamayıp üzgün bir şekilde saraydan ayrılmış. Aradan uzun bir süre geçmiş. Lokman hekim çarşıda prensese rastlamış. Hastalığından eser kalmadığını, hatta eskisinden daha da sağlıklı olduğunu görünce; yanına giderek sağlığına nasıl kavuştuğunu sormuş. Prenses ayvanın suyunu içtiğini söylemiş. Lokman hekim ayvanın kendisine bu sırrı vermediğini anlayıp hiddet içinde ‘’suyun kurusun ‘’demiş. Derler ki ayva meyvesi o gün bugündür susuzdur.’’

Mayhoş lezzeti ile yemesi tartışmasız çok keyifli olan ayva; Akdeniz ve Asya ülkelerinin en eski meyvelerinden birisi. Ana vatanı  Kuzey İran, Kafkasya ve bizim güzel Anadolu’muz.  Çok eski çağlarda keşfedilmiş ve özellikle Romalılar baldan parfüme kadar pek çok alanda ayvayı kullanmışlar.

Gülgiller familyasından gelen ayva çiçeği ise son derece zarif ama, en geç açan çiçeklerden bir tanesi. Mayıs ile Haziran aylarında açan çiçeklerin meyveye dönüşmesi Eylül ve Ekim aylarını buluyor ve Kasım ayından itibaren mutfaklarımızı süslemeye başlıyor.

Yaz güneşinin sıcaklığını anımsatan rengiyle ve tadıyla vazgeçilmezim olan ayvanın tadı damakları lezzet şöleniyle buluştururken; yanınızda sevginizi paylaşanlarınız olsun. AYNI TADI SEVENLERİN YÜREKLERİ DE BİR OLURMUŞ, yüreklerinizin sıcaklığı paylaşımlarınız arttıkça çoğalsın. Tebessümleriniz ise ayvanın mayhoş tadına inat hep TATLI olsun.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

07.11.2012


11 Kasım 2012 Pazar

BAZENLER ÇOĞALIYOR BAZEN…


Hepimizin bir yaşam tarzı, hayata karşı bir duruşu, ödün verdikleri ve veremedikleri var. Duymaya alıştığı sözler, görmeye alıştığı tavırlar… ama gün gelir karşınıza öyle birisi çıkar ki, hani frekanslarınız nasıl olmuş da aynı paralelde atmışsa, tüm bunları alt üst eder. O ana kadar duymadıklarınızı duyar, görmediğiniz tavırları görürsünüz. Bir yanınız kabul etmek ister ama hayır, bu kolay bir kabullenme değildir. Çünkü yeri gelir tek bir söz, bazen bir cümle ya da hareket başınızdan aşağıya kaynar su misali dökülür. O anda sağlıklı karar vermek, değer verdiklerinizi bir çırpıda yok saymak kolay değildir.

Kendinize olan saygınız, o yaşa kadar sergilediğiniz duruşunuz ve kendi kaliteniz yeterince anlaşılamamış, üstelik herkesle aynı kefeye konmuşsunuzdur. Bunu hissetmek içinizi acıtır.  Hak etmediğinizi düşünürsünüz ister istemez. Kendinizi çok büyük, erişilmez gördüğünüz için değildir bu düşünceler. Yeterince ve net olarak anlatamadığınıza yanarsınız en çok… Oysa ki öyle zor anlaşılır yanlarınız da yoktur ama, sizi siz yapan özellikler bir çırpıda harcanmıştır işte. Siz onları yaratmak ve korumak uğruna senelerinizi verseniz de nafile. Anlaşılamamak koyar insana; ama bir de suçlanmak var ki o hepsinden ağır gelir ruhunuza.

İşte tam bu noktada yine bir şarkı sözüne kulak verelim mi? Tam yerinde tam duygularınıza tercüman… Gökhan Keser & Sıla ortak düeti:

‘’Elimizden ipler nasıl kayıyor bazen
  Zamandan başka çare nasıl kalmıyor bazen
  Hepimizin hayatı nasıl duruyor bazen
  Tecrübenin kati şartı bu muymuş zaten
  ………….
  Nasıl kızıyorum kendime bazen
  Bazenler çoğalıyor bazen
  Nasıl kızıyorum kendime bazen
  Bazenler çoğalıyor bazen. ‘’


Evet gün gelir her şey güzel ve yolunda giderken aniden ipler elinizden kaymaya başlar. Hayat sizin için durmuştur adeta. Tecrübe hanenize bir çentik daha atarken, derin yaralarınızla ancak zamana sığınırsınız; annesinin kucağını arayan bir çocuk misali.


Siz naif, kırılgan ve belki hassas ruhunuzla karanlıklara düşersiniz aniden. Bir yanınız her şeyi silip gitmek isterken öte yarınız tutar sizi. Neyi neden beklediğinizi bilmeden…
Sevgi mi, aşk mı, alışkanlık mı, yoğun duygu karmaşası mı, yoksa anlık tepkiler mi sizi bu noktaya getiren nedir; çözemezsiniz kolay kolay. Kızarsınız kendinize hem de çok.

Ve işte '' BAZENLER ÇOĞALIYOR BAZEN… '' diye haykırasınız gelir tüm dünyaya.

Ama bildiğiniz bir şey vardır o da hayata karşı duruşunuzu, dimdik tavrınızı ve kalitenizi alsa bozmayacağınızdır. Bu nedenle sessiz kalmayı yeğlersiniz çoğu kez. Zor olsa da içinize atıp, volkanların orada patlamasına izin verseniz de size yakışmaz çünkü başka türlüsü.

Sessizlik en büyük erdemdir aslında… o anda anlamayanlar olduğunu düşünseniz de gün gelir değeriniz anlaşılır bir şekilde içiniz rahat olsun.

Siz siz olun hayata karşı dik duruşunuzu ne olursa olsun değiştirmeyin. Çünkü asıl olan sizsiniz, başrolde siz varsınız yaşamınız boyunca. Siz güçlü olacaksınız ki yaşam enerjinizi çevrenizdekilerle sağlıklı bir şekilde paylaşın. Ve her ne olursa olsun hayata hep tebessüm dolu gözlerle bakmayı unutmayın…

İşte yine bir şarkı ve o şarkı sözlerinin bana, size, hepimize dokunan yanlarıyla düşündürdükleri... Satır aralarındaki duygularda buluşmak ümidimle...

Hayatı kucaklarken sevdiklerinizle ve değer verdiklerinizle ‘’bezen’’leriniz hiç çoğalmasın yaşam hanenizde.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

20.09.2012
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...