3 Haziran 2012 Pazar

SOYUT DÜŞÜNCE ve IŞIKLI YOLU...


İnsan düşünen bir varlık ve düşündüğü ölçüde de var oluyor. Ve bu düşünceler bizim tüm yaşamımızı bir şekilde belirliyor. İyi, kötü, mutlu, mutsuz, huzurlu, dingin ya da kederli olmamız bizim düşüncelerimizle nasıl birebir gerçeklik buluyorsa; beyin loplarımızın farklı kısımlarını çalıştırmaya başladığımız ve bunu hayallerimizin gerçekleşmesi adına denetim altına almayı başardığımız ölçüde de yeniliklerle kucaklaşıyoruz.

Bunlar yeni keşifler, hayatı kolaylaştırıcı pek çok yeni yol olduğu gibi; hayatın es geçilen pek fark edilmeyen güzelliklerinin keşfedilmesinde de hayli etken. Karamsar bir bakış açısıyla nasıl görüş alanımız dar alanlara sıkışıyor ve hem kendimize hem de etrafımıza hayatı çekilmez yapıyorsak; olumlu ve pozitif olduğumuz anlarda da yaratıcılığımız o ölçüde zirveye varıyor. Yaydığımız ışık hem kendi içimize hem de çevremizdekilere yepyeni bakış açıları açmada adeta anahtar görevini görüyor.

Kısacası her şey düşüncelerle başlıyor ve bitiyor… tam bu noktada Osho’nun bir tanımlamasına dikkat çekmekte fayda var.

‘’Bazen gökyüzünde siyah bulutlar olur; gökyüzü bu siyah bulutlar yüzünden değişmez. Ve bazen beyaz bulutlarda olur ve gökyüzü bu beyaz bulutlar yüzünden de değişmez.Bulutlar gelirler ve giderler gökyüzü baki kalır. Sen gökyüzüsün ve düşünceler de bulutlardır. Eğer düşüncelerini titizlikle izlersen, eğer onları kaçırmazsan, eğer onlara doğrudan bakarsan ilk şey bunu anlamak olacaktır ve bu çok büyük bir anlayıştır. Bu senin aydınlanmanın başlangıcıdır. Artık sen uykuda değilsin, artık gelip giden bulutlarla özdeş değilsin, artık sonsuza dek baki kalacağını biliyorsun. tüm kaygı yok olur...’’   
İçsel kaygıların yok edilmesi adına ne güzel bir açıklama, öyle değil mi? Gelip giden bulutlara değil, kendi özüne, düşüncelerine odaklanmanın güzel bir tarifi. 

Üstelik Gönül ya da Basiret Gözümüzü her daim açık tutarak.  Buket Uzuner SU romanında basiret gözüne şu satırlarla dikkat çekmiş.

‘’Basiretin bağlanması böyle bir şeydir. Hem ortada apaçık duran varlık ve gerçekleri, hem de kendi içindeki değerlerini göremez, gözden kaçırırsın. Çünkü artık ‘Basiret Gözü’n körleşmiştir!’ ‘

Elimizde kavradığımız, varlığını duyu organlarımızla algıladığımız her somut şey önce açıklamakta hep zorlandığımız soyut düşünceyle oluştu. Düşünceler hayallerle birleşti, içine alabildiğine inanç eklendi, uygulamaya konuldu, planlar yapıldı, ortaya çıkan pürüzler terslikler giderildi, çaba ve sabır süzgecinden de geçtikten sonra yepyeni bir tasarım, bir buluş olarak hayatımıza girdi.

Bunu dört ana grupta toplayanlar;

*Düşünce-inanç-plan-aksiyon    

olarak adlandırıyor. Bu noktaları kısaca açarsak;

.Yaratıcı düşünce bir fikirdir, bir bakış açısı, bir inançtır.

.Kişi bu inançla hayal eder, tasarlar ve somuta dönüştürür.

.İçsel realitemiz, hayata bakışımız da aynı süreçten geçerek oluşur.

.Bakış açımızı belirleyen düşünce ve inançlardır. Neye inanırsak    hayatımızda da onu görürüz.

.İnançlarımız evrende yankılanarak bize geri döner.

.Düşüncelerin gerçeğe dönüşmesi için söylenenleri hissetmek şarttır.

.Yansımalarını hayatta birebir gördüğümüz her şey somuttur.

.Bilinçli ve bilinçaltı inançlar hayata dair bakış açımızı şekillendirir.

Tüm icatlar, insanın var olduğun andan bu ana kadar bizim yaşamımızı kolaylaştırmak adına yapılan tüm keşifler hep bu aşamayla can buldu. Düşünceyle başlayan ve oradan somuta varan noktaya gelene kadar ise arada yaşananlar ; bazen senelere bazen ömürlere mal oldu. Hiçbir hayale kolay ulaşılamadı, bazen yarım kalan bir proje bir başkası tarafından tamamlandı, ama düşünceler birleşip aynı hedefe varılmak adına gösterilen tüm çabalar hayat buldu.

‘’Düşüncelerimiz sözlerimizi, sözlerimiz duygularımızı, duygularımız davranışlarımızı belirliyor. Davranışlarımız içsel realitemizin dışsal tezahürüdür.’’ diyor bu konunun uzmanları ve ne kadar doğru aslında…

O düşüncelerimizi kontrol edebilmek lazım elden geldiğince. Farkındalığımızı da artırmamız lazım ki bakış açımız genişlesin. Düşüncelere bağlanmayı beynimiz kendi kendine yaptığına göre bu aşamada bize düşen görev de düşüncelerimiz olumsuz olduğunda  bunu hemen olumluya çevirmek. Kolay mı bu iş? Değil elbette ama yarını daha mutlu kucaklamak, yarına daha umutla yaklaşmak adına da çok önemli.

Yine uzmanların değindiğine göre bu aşamada önümüzdeki en büyük engel ise bilinçaltındaki düşüncelerimiz. Üstelik günde yaklaşık 60000 düşüncenin beynimizi ziyaret ettiğini ve bunların da kendi aralarında birbirleriyle çarpıştığını kabul etmemiz lazım. İşte tüm bu karmaşayı olumluya ve kendi lehimize çevirmeyi başarmamız adına bilinçaltımızı yeniden proglamlamızda  NLP devreye giriyor. Bu yöntem, bedenin ve zihnin işleyiş mekanizmasını kolayca kavranır hale getirerek doğru kullanmayı öğretiyor. Yani bilinçaltını yeniden programlıyor. Günümüzde pek çok kişi bununla kendisini adeta yeniden keşfediyor.

Kazanılan soyut düşünce kavramı ise özgür ve özgün düşünceyi geliştirir. Düşünce kabiliyetini artırır. Soyut düşüncenin öğretilme yolu da bence hayal kurmayı engellememekten geçiyor; sınırlar koymadan çocuklara özgürce hayal etmenin yolu açılsa, sorgulamanın araştırmanın, kendinden bir şeyler katmanın önemi kazandırılsa; düşünceleri de farkında olmadan soyut bir bütünlük kazanmaya başlar. Böylesi özgür düşünen, düşündüklerini sorgulayan, hayallerinin peşinde koşmalarına izin verilen bireylerden oluşan toplumlar da sanattan, edebiyata, bilime hatta siyasete kadar her alanda başarılı olurlar.

Soyut düşüncenin güzel yolunda hep ışıkla, sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ
26.05.2012
NOT:Bu güzel konu üzerinde farklı düşünmemi sağlayan, yapıcı fikirleri ile yolumu açan Sn.CAHİT BÜYÜKKANBER'e sonsuz teşekkürlerimle...


1 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...