4 Nisan 2011 Pazartesi

KOKURA ŞANSINA İHTİYACIMIZ VAR (mı?)



Japonya… Üç binden fazla takım adadan oluşan dünyanın sayılı ülkelerinden bir tanesi.

Kokura ise Japonya’da bir şehir. Pek çoğumuzun ismini dahi bilmediği şehirlerden bir tanesi sadece. Nagasaki’yi pek çoğumuz duyduk. 1945’de atılan atom bombasının yerle bir ettiği ilk şehir. Birbirlerine yakın bu iki şehrin kaderleri ise birbirlerinden çok farklı. Kokura yıllar önce yaşadıkları ile Japon halkı arasında ‘’Kokura Şansı’’ deyimini hak etmiş bir şehir. Bunun için gelin yıllar öncesine, İkinci Dünya savaşının sonlarına doğru gidelim.

Hiroşima, Kyoto, Kokura, Niigata( Nagasaki)…

Bunlar İkinci Dünya Savaşı sonlarında 3 Temmuz 1945 ‘de Amerikalılar tarafından tespit edilen dört önemli şehirdi.

Seçilme nedenleri, konumları dolayısıyla atılacak atom bombasının etkisini en iyi gösterecek yerler olmasıydı. Kaderleri, yazgıları ortaktı, ama bazıları diğerlerine göre daha şanslıydı.

Dümdüz bir şehir olan Hiroşima birinci hedefti. 6 Ağustos 1945, pazartesi sabahı saat 08.15 ‘de atılan bomba ile orada hayat durdu. 

Tarihler 9 Ağustos 1945’i gösterdiğinde sıra ikinci hedefe Kokura’ya gelmişti. Ama işler beklenildiği gibi kolay olmadı. Bomba yüklü uçak sabah saat 10.00 civarında Kokura üzerine geldiğinde görüş açıklığının yetersizliği karşısında bocaladı. Çünkü bombalanan bir çelik tesisinin hala tüten dumanı görüşü engelliyordu. Bu nedenle uçak aldığı talimatla hedef değiştirdi,  Nagasaki’ye döndü ve 11.02’de Nagasaki’yi cehenneme çevirdi.

Hiroşima ve Nagasaki aynı ortak kaderi paylaşan ve insanlığın kaybettiği anlara tanıklık eden iki şehir olarak hafızalara kaydedildi. Kokura ise o sabah gökyüzünde gezinen bulutların şansına bu korkunç katliamdan kurtuldu. Oysa ki o sabah gökyüzündeki kapkara bulutlarla uyandığında; yaz ortasında beliren bu bulutlara bir anlam verememiş; Nagasaki ise o sabaha pırıl pırıl bir güneşle merhaba demişti. Ancak bir saat sonra bu iki şehrin akıbeti birbirinden tamamen farklı olmuş; Nagasaki yerle bir olurken, Kokura bulutlar sayesinde kurtulmuş ve aslında ne kadar şanslı olduğunu sonradan anlamıştı. İşte bu durum Japon halkı arasında ‘’Kokura Şansı’’ olarak yıllarca dilden dile taşındı.

Elbette Kokura’da yaşayanların diğer şehirlerde yaşanan kabus dolu olayları öğrenince buna sevinmiş olduklarını düşünmek doğru olmaz. Çünkü   yaşananlar tüm Japonlar için yıllar boyu unutamayacakları korkunç bir katliamdı, kaybettikleri kendi ülkesinin insanlarıydı. Ama ortada bir gerçek vardı ki; o sabah o kapkara bulutlar olmasaydı, bugün Kokura şehri Hiroşima gibi yerle bir olacak; belki de Nagasaki’ye sıra bile gelmeyecekti. Ve kimse Kokura Şansından bahsetmeyecekti.

İşte hayatın cilvesi dediğimiz, kadere teslimiyet anlarından bir tanesi daha. Tarihten acı bir hatıra.

Japonlar şimdi de bir başka büyük sınavla karşı karşıya. 11 Mart günü 8.9 büyüklüğündeki deprem ve ardından oluşan tsunami sonrasında, Fukuşima-Daiçi Nükleer Santralinde yaşanan nükleer felaket; başta Japonlar olmak üzere tüm dünya insanını tehdit etmeye devam ediyor. Bir yandan deprem yaralarını sarmaya çalışan Japon halkı, öte yandan nükleer tehditin etkilerinden korunmanın yollarını arıyor. Belki bir yandan da Kokura Şansının kendilerinin her zaman yanında olmasını diliyor.

Atom bombası ve nükleer santral… her ikisi de insanoğlunun icadı. Ve ne acıdır ki gün geliyor insanoğlu kendi icatlarının esiri olup, kendi sonunu yine kendisi hazırlıyor.

Atom bombası atıldığı yerde oluşturduğu yüksek sarsma dalgaları ve havanın yer değiştirmesi sonucu oluşan şiddetli kasırgası ile hem yakıcı hem de yıkıcı bir tahrip gücü sonucu binaları devirir, canlıları öldürür. İşte bu büyük enerjiden (yani atom çekirdeğinin parçalanması veya birleşmesi, kaynaşması neticesinde ortaya çıkan bu nükleer enerjiden) yararlanma fikrinden hareketle kurulan nükleer tesislerde;  bir veya daha fazla sayıda nükleer reaktörün yakıt olarak radyoaktif maddeleri kullanarak elektrik enerjisinin üretilmesini sağlayan tesislerdir. En basit anlatımla, reaktörün kalbinde elde edilen ısıl enerji suya aktarılır. Su bu enerjiyle kızgın buhar olur. Bu buharda elektrik jeneratörüne bağlı buhar türbinine verilir. Türbin milinin mekanik dönmesi sonucu alternatörlerlerde elektrik elde edilir. Ancak bu yöntemin hem çok pahalı, hem de çok riskli olduğunu, hata toleransının yok denecek kadar az olduğunu, üstelik atıklarının doğaya verdiği zararları Çernobil sonrası tüm dünya Daiçi ile bir kez daha anlamış oldu.

Elbette atomun bulunması, çekirdeğinin parçalanması sonucu oluşan enerjiden yararlanılması fikri insanlık için çok önemli bir buluştur. Ancak bilim adamlarının buluşlarının tahrip amacı ile kullanılması tam bir trajedi, tam bir faciadır.

Her ikisi de yaydığı nükleer radyasyonla insanları yok ediyor. Japonlar böyle bir felaket olacağını bilseler acaba Daiçi Nükleer Santralını inşa ederler miydi bilemiyorum ama; bundan alınacak dersler olmalı. Cennet ülkemize aynı tehlikeyi getirirken, üstelik eski teknolojiyle bir nükleer santral kurmaya çalışırken , sadece bir kez değil defalarca düşünmemiz  gerektiği ortada.

Son söz olarak; diliyorum ki insanoğlunun buluşları farklı amaçlar için kullanılmasın, dünya üzerinde daha fazla can yanmasın. Çünkü hepimiz Kokura kadar şanslı olamayabilir; Çernobil ve Daiçi gibi bu felaketle yüz yüze kalabiliriz.

Sevgiyle kalın
Belgin ERYAVUZ

20.03.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...