4 Kasım 2009 Çarşamba

İÇİMİZDEKİ unutMA SESİ...


Unutmaya çalışırken bize acı veren o kişiyi, kalbimizi paramparça eden, yaşantımızdan bir anda yıllarımızı alıp götüren o hüzünlü olayı, bizlere hatırlatacak her şeyden olabildiğince uzaklaşmak… ya da tam tersine hergün, her saat yaşamak yine, yeniden , defalarca ve bıktırırcasına.

Unutmak istemi; sanki hatırlamak istemediklerimizi, gönlümüze, aklımıza, düşüncelerimize daha çok yaklaştırır. Boğmaya, yok etmeye çalıştığımız, bir zamanlar bizi kötü bir şekilde etkileyen olaylar silsilesi ki; bu bir aşktan ayrılık, bir terk edilme, varımızı, yoğumuzu, işimizi kaybetme, yaşadığımız ve ölümle burun buruna geldiğimiz kötü bir kaza veya sevdiğini ebediyen kaybetme olabilir; yakamıza öylesine sarılmışlar, beyin kıvrımlarımızın arasına öylesine yer etmişlerdir ki… Tam unuttuğumuzu sanıp, rahatlayacağımız anlarda, taptaze önümüze dikiliverirler, sanki dün yaşanmışcasına içimizi acıtırlar, bir tırpan misali kazdıkça kazarlar.

İnsanoğlunun genel yapısıdır bu. İyi olayları, mutlu anılarımızı kendiliğinden hak ettikleri yerde ve güzellikte titizlikle korurken; bize yaşamı çekilmez hale getiren, dayanma sınırlarımızı alabildiğine zorlayan tüm kötü anılarımız biz unutmaya çalıştıkça bizi yaralamaya, kabuk tutan yerlerimizi yine yeniden kanatmaya devam eder. İlginçtir ama gerçektir.

Kimbilir belki de kaçmak, o hatıralardan tamamen uzaklaşmak yerine onlarla iç içe yaşayıp bir süre sonra kanıksamak bizi daha az yaralayacaktır. Her an gözümüzün önünde duran eşyaları düşünün bir kez. Sürekli etrafımızda oldukları için bir süre sonra onların orada olduklarını fark etmeyiz bile. Peki ya düşüncelerimiz ve anılarımızda öyle mi? Bilinçaltımız biz “unut” dedikçe aksine unutmayı reddeder. Daha çok acıyı, o anıların en ince detaylarını tek tek önümüze serer. Dışarıdaki bir yabancı misali, gözlerimizin önünden bir film şeridi geçer gibi geçer unutmak istediklerimiz.

Unutmak, unutabilmek gerçekten silmek mümkün mü acaba?

Bunun için en iyi ilaç zamandır. Çünkü zaman hatıralarımız üzerinde bir nevi törpü görevi görür. Hem güzel ve tatlı anılarımız, hemde kötü ve bizi derinden yaralayan hatıralarımız için aynı hızla çalışır. Her geçen gün, her yitirilen dakika ve saatle beraber unutmaya olan yatkınlığımız artar. İşte bu nedenle değil midir ki en güçlü aşkların zamana yenik düşmesi, evlilik tarihlerinin unutulması, yaptığımız ilk dansımızın partneri, bebeğimizin en güzel ve sevimli dakikaları, ilk söylediği keyifli sözcükler, ilk araba kazamız, ilk başarısızlığımız, öğrenciyken aldığımız ilk kırık not, çocuğumuzun ilk adımları, ilk hayal kırıklığımız… tatlı, acı tüm anılarımız…

O halde unutmaya fazlaca çaba harcamadan zamana bırakalım tüm kötü hatıralarımızı. Öyle ki üzerinden yeterli zaman geçtiğinde ve gün gelip artık hatırlanamaz hale geldiğinde biz bile şaşıracağız buna. Nasıl olup da unuttuğumuza. Eskiden kalbimizi paramparça eden kötü anılar dudaklarımızda naif bir tebessüm yaratacak sadece.

ZAMAN!
Haydi bekliyorum seni
Belki biraz sabırsızım ama
Öyle ihtiyacım var ki sana
Ve en çok da UNUTMAYA!!!

Sevgiyle kalın.
BELGİN ERYAVUZ

16.02.2004

1 yorum:

  1. Merhaba Belgin Abla,

    İçimizdeki unutma refklesi. Evet yaşamınızdaki kötü ve bize acı veren anıları bir an önce unutmak isteriz. Ama yaşamımızdaki iyi ve güzel anıları da unutmak istemeyiz. Ama bazı olaylar vardır ki insan ne kadar da unutmak istese, unutamıyor. Siz unutmak istersiniz ama o unutma duygusu peşinizi bırakmıyor... Evet dediğiniz gibi herşey zaman; zamanla o anılar bazen benliğimizde çok nadir de olsa tekrar dışa çıkıyor. Ama unutma sesi zamanda gizli. Teşekkürler.....

    Murat ARSLAN

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...